Beren okumaya başladı…

…birden. Küçüklüğünden beri oyuncaklarının bir kısmının harfler ve sayılardan oluştuğu göz önüne alındığında aslında çok da şaşılacak bir şey değildi

…birden. Küçüklüğünden beri oyuncaklarının bir kısmının harfler ve sayılardan oluştuğu göz önüne alındığında aslında çok da şaşılacak bir şey değildi bu. Harfleri bir süredir tanıyordu. Sesli harfler tamam, nispeten daha kolaydı. Sadece sekiz taneydi. Tek başlarına okunabiliyorlardı. Tek harfti çünkü. Fakat sessiz harflere geçtiğimizde işler biraz karışmıştı. Örneğin ‘K’ harfini tanıyordu görünce. ‘Ka’ harfi ya da ‘Ke’ harfi diyebiliyordu. Sıra kelimeler içindeyken okumaya gelince tam da burada işte, neden ‘kedi’ derken ‘ke’ oluyor da, kuzu derken ‘ku’ oluyordu? Ya da ‘köpek’ derken ‘kö’? Kuzu ‘ku’ harfiyle, köpek ‘kö’ harfiyle mi başlıyordu? ‘Ke’ harfinden başka bir de bunlar mı çıkacaktı ortaya… Bu adımı atlayabilirsek, kısa hikâye kitaplarını okuyabilecekti belki de.

Birkaç gün önce annesiyle birlikte yolda yürürlerken Beren etrafında gördüğü dükkânların yazılarını okumuş. Bana söylediğinde ‘kızım büyümüş de okumaya mı başlamış’ dedim. Sevindim. Bir taraftan da okul öncesinde okumayı öğrenen çocuklar… Diye devam eden yazılar ve uzman görüşlerini düşündüm. Olsun dedim kendi kendime. Kim ne derse desin. Okulda sıkılacak mıymış, çekilir bir köşeye kitap okur dedim. İlerletir kendi kendine. Daha hızlı okumak için uğraşır.

Bu cumartesi öğleden sonra görüşmemize rağmen yazacak çok şey birikti. Birçok gelişme oldu.
Burada benim için önemli olan, Beren’ in okuyabildiğini öğrendikten sonra, görece kolay, çok uzun olmayan kelimeler seçerek okumasını istemem ve okumak için gösterdiği çabaydı. Sonra nasıl olduğunu hatırlamıyorum ama son zamanlarda okuduğum ve Beren’in kapak renginden ve üzerindeki hayvan figüründen hoşlandığı kitaba geldi konu. Nerede olduğunu sordu. ‘Filli kitap nerde?’ ‘Yatak odasında’ der demez koştu gitti. O kitabı bitirmiştim ve bir diğerine başlamıştım. Yeni kitapla eskisi üst üste duruyordu. Aldı filli kitabı eline baktı ve koydu yerine. Ben de yeni okuduğum kitabı gösterdim. Kendisi okumaya hevesli olduğu için, ‘bak babacım, bir kitap bitti ama yeni birisine daha başladım ve sürekli okuyorum’ mesajını vermeye çalıştım. ‘Durmak yok, okumaya devam’ 😉

Kitabın adını okumasını istedim. Onun o tatlı sesinden duymak istedim. Okudu da. ‘Ba, bab, baba, babal, babala, babalar’… Böyle harf harf birleştirerek okuyor. Uzun cümleleri okurken hep başa dönmesini istiyorum. Önce ilk okuduğu kelimeyi yeniden söyleyip, ikinci kelimeyi okuyor ki anlayarak gidiyor. Kitabın adı da beş kelimeden oluştuğundan en başa döndü her seferinde. Önce ilk kelime; babalar. Bu zaten belli. Sonra ikinci kelime, sonra bir ve iki, bir, iki ve üç… Derken tamamını okudu miniğim. ‘Babalar İçin Bir Fincan Huzur’. Çok güzel anekdotlar var içinde. Babalar ve çocuklarının arasında gelişen olaylar ve çoğunlukla bir daha kolay kolay yaşanmayacak anlar. O anların tadına varan babaların anlattıkları var. Şimdilik izlenimim bu yönde. Çünkü yeni başladım okumaya.

Evin her köşesinde kitap var. Salonda da var bir tane. Televizyonun önünde. Beren beni sürekli bir yerlere çağırdığı için evin içinde, ‘baba baba babaaa’ haykırışlarını çok sık duyuyorum. Yine bana böyle seslenirken, birden durdu ve ‘baba, b-a-b-a diye yazılıyor’ dedi. Sonra kitabın üzerindeki ‘baba’ yazısı dikkatini çekti. Aldı baktı kitaba. Okudu ve devam etti. ‘Baba ol’ dedi kaldı. Devam et dedim. Dedim ama takip eden harf, ‘m’ harfi, Beren’in bildiği ‘m’ler gibi yazılmamıştı. ‘Biraz süslü bir şekilde yazmışlar bunu, bu bir ‘m’ harfi diyerek devam etmesini söyledim. (Bu süs, baba ve yanındaki çocuğundan ibaret dikkatli bakınca.) Yanındaki diğer iki harfi de birleştirdi ve ‘baba ol, baba olm, baba olma, baba olmak!’

İlk olarak kitabın tanıtımını, kitapla aynı adı taşıyan babaolmak.com‘da görmüştüm. Doğrusu blogla aynı adı taşıyan kitap demeliyim. Uzunca bir süre önce ortak noktamız kızlarımız ve bekâr baba oluşumuz dolayısıyla birkaç kez yazışmıştık. Kitabı ancak satın alabildim. Çünkü alışverişi internetten yapmayı seviyorum. Sepette kitaplar biriksin de, hepsini birden alayım derken, sepet epeyce dolmuş öylece beklerken, bir gün iş yerimden bir arkadaşımın da istediği kitapla beraber hepsini sipariş ettim. Öylelikle eve girdi bu kitap. 🙂

Salonda ayrı, yatak odasında ayrı, çantamda ayrı ve olmazsa olmazım tuvaletteki kitaplarımla mutlu mesut yaşayıp gidiyorum… 🙂

‘İnternetten kitapların görsellerini bulup buraya koymayayım da, yazıyı yazdığım bir gece vakti fotoğraflarını çekip doğal hallerini koyayım.’ diye aklımdan geçirdim ve sonrasında kendi kitaplarımın fotoğraflarını çektim.

Blogumuzu Beren’in okuyabileceği ilk ana kadar sürekli aktif hâlde tutmaktı hep niyetim. Az bir zaman kaldı diye tahmin ediyorum, başından sonuna kadar kendisi ile ilgili anılarını okuması için…

Son olarak bütün yazıyı okuyup, arada unutulduğunu düşünen varsa; ‘filli kitap’, Elif Şafak’ın ‘Ustam ve Ben’ adlı son romanıdır.

Beren okumaya başladı…” hakkında 2 yorum

  1. Gerçekten de; ne kadar az kaldı değil mi kızların, kendi haklarında yazılanları okumalarına… Bu iyi bir şey mi kötü bir şey mi bilemedim aslına bakarsan… 😉

    Zaman ne çabuk geçiyor…

    1. Kendimiz yazıp kendimiz okuyorduk önceleri. Sonra anne-babalar da başladı okumaya. Şimdi sıra ķızlarımızda. Onlar okudukça ne iyi etmişiz diyeceğimize inanıyorum. 😉

Yorumlara kapatıldı.