Duygular

Berenimle bu hafta Serdal teyzemize gittik. Sabahleyin her zamanki gibi babaanne ve dede ile birlikte kahvaltımızı yaptık. Evimizin neşesi geldiğinde

Berenimle bu hafta Serdal teyzemize gittik. Sabahleyin her zamanki gibi babaanne ve dede ile birlikte kahvaltımızı yaptık. Evimizin neşesi geldiğinde renkleniyor her yer, canlanıyor.

Güne enerjik bir başlangıç yaptık yine. Mutfakta hoplayıp zıplamalarla içindeki potansiyelin dışa vurumunu gördük bebeğimde. Mutfak dolaplarını “burası benim evim” diyerek açıp, tam köşeye saklanarak gülümsüyor bize. Çekmeceleri açıp neler olduğunu araştırmaya girişti benim kızım. Eğlencelik bir şeyler bulabilir miyim umuduyla. Buldu. Genelde  hamur vs. yoğurmak için kullanılan eldivenleri geçirdi parmaklarına. Onlarla oynadı bir süre. Yemekler yaptı bize küçücük elleriyle. Daha sonra eldivenlere değişik bir boyut kazandırdı. Şişirdik balon gibi. Çok da güzel oldu. Güldük tombul parmaklara. Daha sonra haftalardır güneşe hasret yaşadığımız pazar günleri, bu kez sıcak yüzünü gösterdi. Balkona çıkıp biraz güneş banyosu yaptık. Yanımızda babaannesinin aldığı mutfak takımlarının parçalarından tavası ve içinde yumurtası da vardı. Miniğime bakmaya doyamadım. Kanım kaynadı birden ve kucakladım sımsıkı. Havalara kaldırdım mutluluğumdan. Beren’in de hoşuna gitti bu tabi. (Teyzemlere gittiğimizde de aynısını yaptık. “Baba sana tırmanıcam” diyerek ilk adımı attı dizlerime doğru. Gerçekten de azimle tırmandı omzuma kadar. (İleride ne diyeceğim bilmiyorum, şımarta şımarta tepemize çıkardık mı yoksa kızım her zaman başımın üstünde yerin var mı? 🙂 Tabii ki ikincisi. Her zaman.

Eldiven balonu hiç elinden düşmedi kuzumun. Salonda, mutfakta, kendi odasında nereye giderse gitsin, küçücük eller kocaman elleri taşıdı. Salonda meyvelerimizi yedikten sonra hazırlanıp teyzemlere doğru yola çıktık. Beren’e parka da gideceğimiz konusunda ön bilgi de verdim. Kızım hem teyzesine hem de parka gideceğini biliyordu. Hazırlığımızı yaptık ve çıktık.

Teyzeme “biz geliyoruz” dediğimde “hadi hemen gelin bekliyoruz” dedi heyecanla, o ses tonu bile kuzumu ne kadar özlediğini belli ediyordu. Teyzemlere gelip kapının önünde, kapının açılmasını beklerken kuzucuğum sanki derin düşüncelere dalmıştı. O birkaç saniyelik bekleme sırasında bunu farkettim. Teyzem kapıyı açtığı anda kollarını açarak kucağına geçişi vardı ki, teyzemin gözleri doldu. Hele kapıyı kapatıp koridorda ilerlerken çenesini omzuna dayayıp, aşağıdaki bahçeden topladığı papatyaları avucunda sıkarken Beren uzaklara gitti birden, kim bilir ne düşündü küçücüğüm, aynı anda teyzemin dolu dolu olan gözlerinden akan birkaç damla yaşı da gördüm. Beren görmesin diye anında silişini de. Hiçbir zaman üzülmesini istemediğimiz için çabalıyor herkes. Uzunca bir süre böylece kaldılar, oturma odasına geçtik, hâlâ… Yavaş yavaş çözüldüler ve sonrasında benim kucağımda oturmak istedi bir süre kuzum. Bütün bu duygusal anları geride bıraktıktan sonra her zamanki eğlence moduna geçiş yaptık. Artık eskiden olduğu gibi gülüp eğlenebilirdi miniğim. Kısıtlı bir süre. Ne kadar fazla o kadar iyi.

Oldukça uzun bir süre orada vakit geçirdikten sonra, kızıma söz verdiğim park aktivitesini gerçekleştirmek üzere teyzemize hoşçakal dedikten sonra, on ikinci kattan asansörle aşağıya inerken parkı gördük. Beren en yakın parkta duralım baba dedikten sonra, asansörden iner inmez parka geçtik. Bu arada sabahtan güzel olan hava yerini yağmura bırakmak üzereydi. Islanmadan parkta olabildiğince fazla eğlendik. En azından Beren yorulana kadar oradaydık. Yağmur hızlanmaya başladığında kendimizi arabaya attık ve dönüşte rotamızı yine babaanne olarak belirledik. Babaannemiz de bize fırında levrek hazırlamıştı ve bizi bekliyordu. Eve girer girmez elimizi yüzümüzü yıkadık ve balık da lezzetli olunca hiç oyalanmadan masa başına geçtik. Kılçıksız, özenle hazırlanmış bir tabak balığı limonsuz yedi minik yavru. Balığa limon sıkmayı sevmiyorum diyor. Saygı duyuyorum ve hiç ısrar etmiyorum. Beren’e saygımın yanında artık herkese her şeye saygılıyım. Okuduğum kitaplardan bunları öğrendim son zamanlarda. Geçen hafta babaannesi ile birlikte oje sürmüştü kızım tırnaklarına. Kız çocuğu olduğu için bu davranışlarının normal karşılanması, kişiliğinin ortaya çıkması ve netleşmesi için gerekliymiş aslında. Ama annesi bir daha oje sürmememiz gerektiğini söyledi. Artık konuşamadığımız için tartışmıyoruz da. Saygı duyuyorum kendi düşüncesidir. Beren’in doktoru Mürüvet Kıvran da, oje sürmek isterse sürsün diye söylemişti hâlbuki. Engellemeyin diye uyardı bizi. Azıcık ruj da sürün, hatta ruj değil de çilekli lipstick alın onu sürsün demişti önceki kontrollerimizden birinde. Ne demek istediğini çok iyi anladım. İsterse çok da sınır koymayın anlamında, hevesi geçinceye kadar ve kız kimliğini kendi kafasında oturtabilsin diye bunlara izin verebileceğimizi söylemişti. Neyse. Saygı duyuyorum. Artık duvar dibinde açmış çiçeğe de saygılıyım. Herkes ve her şey bir amaç için bu dünyada. İyi ya da kötü.

Yemekten sonra tatlı zamanı! Babaanne de taze taze tiramisu yaptı bize. Bir güzel de onu yedik. Bitirdik ve salona geçtik. Sırada atçılık oyunumuz vardı. Beren’in atı oldum ve sadece Beren alabilirdi zaten eline dizginleri 🙂

Akşam saati de yaklaşmaya başladı ve Beren “babacım evimize de gidelim mi?” diye sordu. “Evimize” dediği zaman her yer Beren’in evi. Baba ile birlikte gidebileceği evi ( Beren’in tanımlamasıyla eski ev), annesiyle birlikte kaldığı evleri (buraya da yeni ev diyor). “Hangi ev” diye sordum. “İkimizin” dedi. Oraya da gitmek istedi miniğim. Kısa bir süre de orada vakit geçirmek üzere kapının önüne çıktık, asansörün önünde Beren elinde şemsiyeyle beklerken dördümüz de kahkahalara boğulduk ama gülmekten neye güldüğümüzü unuttum. O kadar çok gülüyoruz ki Beren’in yerli yerinde verdiği cevaplara, hepsini kayda geçirmek zor. Anın tadını çıkarıyoruz. Böylesi daha iyi. Rahat, samimi.

Günün sonunda kapanışı “ikimizin evinde” yaptık. Orada odası, oyuncakları ve dokunduğu her yerde parmak izleri ve kokusu var…

Gün içinde iki belirgin duyguyu yaşattı yavru can bana. Biri aslında her zaman yaşadığımız, birlikte olmanın ve paylaşmanın verdiği hazla birlikte mutluluk ve teyzemizle ilk kez göz göze geldiği andaki burukluk ve hüzün. Biz yetişkin olarak anlamak için değil çözmek için uğraşırken, miniğim henüz anlamak için uğraş veriyor.

Merak etme bebeğim ileride sana bunu en açık şekilde anlatacağız.

Duygular” hakkında yorum

  1. Canım Berenim o gün bana yaşattıkların ne dille anlatılabilir ne de fotoğraflarla görüntülenebilir… O ancak yaşanır. Sen yaşça küçük ama duygusal olarak o kadar büyüksün ki! Onu yaşça büyük ama duygusal olarak küçük insanlar anlayamaz. Kimseye de anlatmaya gücüm yetmez teyzecim. Sarılıp da elinle omzumu sıkıp sıkıp bırakman… Neyseee sen benim dilde değil özde sevdiğimsin Berenim. Teyzesinin kuzusu seni 1 ay 2 ay görmesem de sen artık büyüdün. Her görüşmemiz daha duygusal olacak eminim… Çünkü sen gerçek sevenleri bilecek kadar zekisin bitanemm!

Yorumlara kapatıldı.