Beren ile birlikte nereye olursa gidiyoruz ama tutup elinden herhangi bir yere götürmüyorum. Hep fikrini alıyorum. Beren “nereye gidelim?” diye
Beren ile birlikte nereye olursa gidiyoruz ama tutup elinden herhangi bir yere götürmüyorum. Hep fikrini alıyorum. Beren “nereye gidelim?” diye soruyorum dışarıya çıkmaya karar verdiğimizde. Sıklıkla aldığım cevaplardan biri; Terracity. İyi ki de açılmış orası. Her hafta yoklama veriyoruz. Bu hafta da oradaydık…
Arabamızı otoparka bırakıp yukarıya çıkar çıkmaz bodrum katındayız AVM’nin. Yapılan bütün etkinlikler orada. Beren renkli stantları, oyun alanlarını gördükten sonra bir süre başka bir dünyanın parçası oluveriyor. Bir bölümünde yapılan parmak boyası aktivitesine dâhil olduk. Hemen önlüğünü, kâğıdını, boyalarını aldı ve resme girişti Kuzum. Orada görevli bayanlar da sabahtan beri çocuklarla uğraşmaktan sıkılmış olmalılar ki, Beren’in yaptığı resmi, Beren’in avuçlarını kâğıda bastırarak bir çırpıda acayip bir şeye dönüştürdüler. Sonra içlerinden hadi hadi dediklerini duydum. Davranışları bu yöndeydi çünkü. Beren’i uzaklaştırdım hemen oradan. Ellerini yıkadık lavaboda bir güzel ve o kısmı unuttuk bir süreliğine. Daha rahat vakit geçirebileceğimiz bir yere gitmek üzere ayrıldık o bölümden. Beş on metre sonra bir kolejin tanıtım standına denk geldik. Yerdeki renkli mantarları sayarak ilerliyorduk. Beren birden durdu ve geriye döndü. “Buraya!” dedi. (uğramadan geçmeyelim babacığım) demek istedi benim canım kızım. 🙂 Bir masanın etrafında üç dört çocuk ellerinde kuru boyalarla resimler yapıyorlardı. Beren de boş bir sandalyeye oturdu ama boyayabileceği bir şey yoktu. Ben de yan masadan hikâye kitaplarından birini aldım ve masasına koydum. Boyayabileceği bir resim buldum içinden. Birkaç dakika sonra stant görevlilerinden biri geldi ve “onu boyayamazsın” dedi ama sanki bir yetişkine söylermiş gibi bir ses tonuyla. Beren zaten pek dikkate almadı onu. Yüzüne şöyle bir baktı. Görevlinin kendisine boyaması için getirdiği kitabı aldı ve elinde tuttuğu kalemle yeniden boyamaya başladı.
O arada bir arkadaşım da bizimle birlikteydi. Fotoğraflarımızı çekti ve Beren’i sevdi. Boyama işini bitirdikten sonra dinlenmek için birer kahve içmeye karar verdik ve Berenim için de bir portakal suyu aldık. Beren portakal suyunu hemen bitirdi ve karıştırıcı çubuklarla oynamaya başladı. Bir tane daha, bir tane daha alayım derken bu alma işini de oyuna dönüştürdü. Yerini öğrendi ve her gidiş gelişte birer tane alıp geldi. Onlarla köprüler yaptı, merdiven yaptı ve denge ile ilgili bir çalışma içine girdi. Epeyce oyalandı onlarla. Arkadaşımla birlikte de bir güzel eğlendiler.
Bu haftaya ait aklımda kalan birkaç not;
Beren babaannesine geldiğinde doğruca odasına koşarak “ben goril oldum!” diyerek bütün oyuncaklarını halının üzerine seriyordu. Acaba bir çizgi film kahramanı mı bu goril diye düşünürken tesadüfen televizyonda gördüm. Meğerse bir reklammış.
Sabah kahvaltısında yumurtalarımızı yerken, “bu yumurta oval” dedi. “Bunun gibi şekillere oval denir.” diyerek de ovalin tanımını yaptı.
Beren’e “en sevdiğin yemeği yapmış babaannen” der demez, “balık!” diyerek sevincini belli eden Kuzum, balığını yedikten sonra da, “eline sağlık babaanne” dedi.
Geçen hafta “ayaklarım söz dinlemiyor baba” şeklindeki savunmasıyla beni gülümseten bebeğimin “söz dinlememiş ayaklarının” ortaya çıkardığı “eseri” bir hafta boyunca öylece taşımışım. Geçen hafta hava karardığı için fark edilemeyen arka koltuktaki izleri Beren’le yeniden arabaya binme zamanımız geldiğinde gündüz daha iyi gördüm… Birlikte temizledik ve sonra baktım ki arka kısım oldukça dar Beren için. Koltuğu öne çekerek durumu kurtarıyoruz. Yani aslında bebeğim dokunmadan oturamayacakmış zaten…
Bir tanecik yavru ceylanımız senin o pozların, mimik ve kahkahaların çok özel. Yavru kuşumuzun babacığı ile mutlu gezmeleri ve paylaşımları ne kadar güzel fotoğraflanmış. Harikasınız. Ama bu fotoğraflar sadece çok az bir kısmı çok daha güzel anlar var ama o andaki mutluluktan fotoğraf çekmek insanın pek aklına gelmiyor, yaşamak gerek.