Hafta sonunda yavru ceylanımla birlikte güneşi görür görmez attık kendimizi dışarıya. Hafifçe esen rüzgâr vardı. Güneş de burnumuzu kızartacak kadar etkiliydi. Kuzumu
Hafta sonunda yavru ceylanımla birlikte güneşi görür görmez attık kendimizi dışarıya. Hafifçe esen rüzgâr vardı. Güneş de burnumuzu kızartacak kadar etkiliydi. Kuzumu en sevdiği yerlerden olan oyun parklarından birine götürmek üzere planladım günü. Oyun parkı karşısında trafik parkı da vardı. Eğer orada akülü araçlar varsa ilk önce onlarla birkaç tur ve devamında kaydırak ve salıncak keyfi yapabiliriz diye düşündüm. Trafik parkında akülü araçlar yoktu ancak bisiklete binen üç dört çocuk vardı. Beren’in de bisikletini yanımıza almadığıma üzüldüm bir an için. Orada rahat rahat binebilirdi bisikletine aslında. Bir sonraki hafta için yine buraya gelebileceğimizi ve bisikletini de getirebileceğimizi söyledim Kuzucan’ıma. Gözlerimizle konuştuk yine ve anlaştık.
Beren hiç vakit kaybetmeden, elimizdeki imkânlar neye elveriyorsa o anda -ki karşısında duran renkli salıncaklar, kaydıraklar ve topraktı o imkânlar- ulaşma derdindeydi. Girdik oyun parkına ve bizden başka da kimsenin olmaması orada, parkın bize aitmiş gibi hissetmemize sebep oldu ve hangisinden başlayacağımızı şaşırdık. 🙂 Bir salıncağa, bir kaydırağa koşarak geçtik.
Sonra üç beş çocuk derken anneler babalar da gelince park bir anda kalabalıklaştı. Beren defalarca merdivenlere tırmanıp kaydıraktan kaydı. Yoruldu da belli bir süre sonra, uyku geldi ama belli etmiyordu hiç. Kaydırakta yüz üstü, sırt üstü kayarak sınırların dışına çıktı. O anlarda ben de fotoğraf makinası ile bu anları yakalamaya çalışarak aktif bir görev üstlendim. Önümüzdeki hafta için aklıma takılan bisiklete binme düşüncesiyle eve döndük.
Her pazar sabahı yaptığımız çizgi fimli kahvaltıdan sonra, yemek takımları ile yapılan kekler, demlenen çaylar ve “bu senin için” diyerek sunulan ikramlar… Bunlarla mutlu olabilen ve mutluluğu ile mutlu eden bebeğimle başladığımız gün kısa sürmüştü yine…
Gün içinden bir not: Sabah banyoda dişlerimizi fırçaladıktan sonra duvardaki top şeklindeki süsü göstererek, “aaa top” dedi Kuzum. Ben de ona “sen de bir altın topsun” dedim. Beren’den cevap olarak gelen cümle; “Hayır ben şurubum, kafam kapak elim kaşık!” ? 🙂
Eve dönüp akşam yemeğini yedikten sonra anneye gitmek üzere çantamızı hazırlayıp yola çıktık.