Geçtiğimiz hafta bademcik enfeksiyonu nedeniyle Beren bir hafta okulundan uzak kaldı. O bir haftayı babaannesi ve dedesi ile birlikte geçirdi.
Geçtiğimiz hafta bademcik enfeksiyonu nedeniyle Beren bir hafta okulundan uzak kaldı. O bir haftayı babaannesi ve dedesi ile birlikte geçirdi. Alıştığı düzenin dışına çıktık. Pazartesi, çarşamba ve cuma günleri okuluna, diğer günler de babaannesine gideceğini biliyordu. Ama bir hafta boyunca sadece babaanne ile bir arada olunca, kuzunun keyfi yerine geldi. Bu beni sevindirmişti.
Uzun bir süredir Beren’in bir türlü geçmeyen, özellikle sabah uyandıktan sonra başlayan, kısa bir süre devam eden öksürüğü vardı. Burun akıntısı da yoğun bir şekilde eşlik ediyordu. Bunun yanında, ne bir ateş vardı, ne de bir hâlsizliği. Gayet iyi ve mutlu bir şekilde günlerimizi geçiriyorduk. Bu arada Beren’in doktorunun söylediklerimize dayanarak verdiği Suprax isimli antibiyotikle bir süre önce tedaviyi başlatmıştık. Yine de muayenehanesine gidip bire bir görmesinde fayda var diye düşündük ve bir randevu ayarladık.
Hafta başında babaannesi ile birlikte Beren’in doktoru Mürüvet Kıvran ile görüştük. Gerekli kontrolleri yaptıktan sonra teşhisi, bademciklerin iltihaplanması olarak belirledi. Kuzum için antibiyotik tedavisine devam edeceğimizi söyledi. Eğer sadece Suprax’la tedaviyi devam ettireceksek, 10 gün kadar süreceğini söyledi. Başka bir alternatif olarak da Rocephin enjektabl çözelti verebileceğini söyledi. Yani iğne olacaktı kuşum… Aşı olurken bile içim cız ederken, bu iğnelere nasıl dayanacaktım? Biliyorum ki bu bebeğimin iyiliği için ve kısa sürede kendisine gelmesini sağlayacak. Hem şurupla devam etsek de, uzun süreceği için, belki o sevdiği şurubu bile istemeyecekti. İki gün o iğneleri kullandıktan sonra, üçüncü günden sonra hafta sonuna kadar da yine Suprax’a devam ederek, iyileşmenin sağlanacağını söyledi.
Doktordan çıkar çıkmaz yakınlarda bir sağlık ocağı, poliklinik gibi bir yer aradık. Bir sağlık ocağının önünde durduk. Karşısındaki eczaneden de ilacını alıp, iğneyi yaptırırız diye düşünmüştük. Ancak beklediğimiz gibi olmadı. Eczanede ilaç yoktu ve olsa bile o sağlık ocağında yaptıramıyormuşuz. Aile hekimliği kapsamında bundan sonra ikamet ettiğimiz bölgedeki sağlık ocakları bakacakmış bizim sağlık işlerimize. Üzerinde çok da yorum yapmadan başka bir bildiğimiz yer olsun diye düşünürken, Yaşam Hastanesi’ne gitmeye karar verdik. Beren yolda vücudunun hâlsizliğiyle olsa gerek, başını koltuğunun yan tarafına yaslamıştı ve gözleri yavaş yavaş kapanıyordu.
Hastanenin önüne geldiğimizde, babaanne arabadan inip, yan taraftaki eczaneden iğnelerimizi alıncaya kadar o arada Beren koltuğunda uyuyakalmıştı.
Acil servise girer girmez, bizi karşılayanlar çok pozitif bir yaklaşım sergilediler. Beren’i kucağımda görünce hemen seferber oldular. O arada Beren’i uyandırıp, dikkatini hastane içerisindeki renkli sandalyelere yönlendirince, uykusu hemen açıldı. Kendi aramızda turuncu sandalyelere kim oturacak yarışı yapınca, gülücükler saçılmaya başladı. Oturmamızla kalkmamız bir oldu. Hemen içeri girdik ve bir sohbet havasında, asıl amacımıza doğru yol alırken, hemşire ablamızın adının da Aysel olduğunu öğrendik. Ablanın ayakkabıları, önlüğünün rengi derken, Beren durumu fark etti ve ağlamaya başladı. Buradan sonra Migros’a gidelim fikrini de verdikten sonra, daha fazla ağlamasına izin vermeden ilaç sağ bacağından zerk edildi vücuduna. Anlık bir acıdan sonra, hemen unuttu kuzucan olanları. Migros’a vardığımızda da hâlâ bacağım acıyo diyerek beni endişelendiren kuzum, acısının sebebi olarak bacağına yapıştırılan yara bandını gösterdiğinde içim rahatladı. Yapıştığı yerde hafif bir gerginlik yaratmış hepsi buymuş.
İğnede ilk günü böyle atlattıktan sonra, ikinci gün de Migros’tan sonra babaanneye gideceğiz sözüyle çok rahat bir şekilde Aysel ablaya gittik. Tek bir ricamız oldu sadece kendisinden; bant yapıştırmayalım!
Bir tanecik meleğimiz Allahım korusun seni. Çok şükür iyileştin.