Beren’de yaşının gerektirdiği şekilde bir sahiplenme duygusu gelişti. Önceleri sadece “Bu benim!” diyerek eline geçirdiği her türlü eşyayı bize gösteriyordu.
Beren’de yaşının gerektirdiği şekilde bir sahiplenme duygusu gelişti. Önceleri sadece “Bu benim!” diyerek eline geçirdiği her türlü eşyayı bize gösteriyordu. Kendisine ait olsun ya da olmasın hiç farketmiyordu.
Son zamanlarda küçücük dünyasında bütün taşları yerlerine oturtmaya başladı. Evdeki eşyaların tek tek kime ait olduğunu biliyor. Örneğin evde herkesin havlusunun ayrı olduğunu ve bunların sıra ile yerleştirildiğini biliyor. Benim havlum havlupanın en üstünde, Ezgi’nin havlusu bir altında ve Beren’in havlusu en alttaki sırada duruyor. Beren’in havlusu bizimkilere göre küçük boyutta, olur da yanlışlıkla yan yana konursa, oradan da kime ait olduğunu hemen anlayabiliyor. Evdeki her şey net olarak kafasında yerleşmiş durumda. Marketten eve geldiğimizde, poşettekiler önce Beren’in testinden geçiyor. Hemen sınıflandırıyor; Bu babanın, bu annenin, bu benim!
Eskiden “Bu benim!” diyerek gösterdiği bir şey, eğer gerçekten Beren’e aitse, şimdilerde cümleye “Bu benim tamam mı?” diyerek başlıyor. Ben de “Evet tatlım o senin.” dediğim anda, kendisine olan güveni, yüzündeki sevimli gülümsemeyle pekişiyor.
Bilmediği, hiç görmediği bir şey ile karşılaşırsa herhangi bir yerde, “bu ne?” diye soruyor vakit kaybetmeden. Öğrenmek için sorduğu sorular için çok dikkatli olmamız ve en doğru cevapları bulmamız gerekiyor. Önceden rulo halindeki çikolatalı çubuklardan aldığımızda, kısaca çikolata diyerek yiyordu. Bir akşam “bu ne?” diye sordu, hemen rulokat deyiverdim. Bizim bildiğimiz buydu yıllardır. Aslında Rulokat da kâğıt mendilin Selpak olması gibi bir şeydi. Yüzüme baktı “o da ne?” der gibi kuzum. Çikolatalı rulo dedim. Olmadı. Sonradan anladım “rulo” biraz zor söyleniyor. Çikolatalı çubuk dedik oybirliğiyle şimdilik. Ama içime sinmedi bu. Çünkü bir de Bi’stik var. Ona ne diyeceğiz? En iyisi mi her şeyi kendi adıyla öğretmek.
Geçtiğimiz hafta sonu, Migros’a gittik. Uzunca bir zamandır hiç içmediğim kolayı çekti canım nasıl olduysa. Aldım bir 500 ml’lik, açtım hemen ve Beren görmeden bir iki yudum alıp bırakmak için tam yukarı doğru kaldırmıştım ki, yakalandım. Kapağı açar açmaz çıkan ses için de bir önlem düşünmeliler. Sordu yavrucan tabi merakla her zamanki gibi…
Hem görüp istemesin, hem de tadına baktırmaya mecbur kalmayayım diye, anında kapattım kapağını ve kola dedim açıkça. Acıymış ama, ben de bıraktım bak dedim. Kola tek başına bir anlam ifade etmemiş olacak, çok da üstünde durmadı. Coca-Cola’yı biliyor reklamlarından. Zaten uykusu da gelmeye başlamıştı yavaştan, can sıkıntısını kitap bölümünden aldığımız boyama kitabını inceleyerek geçirdi. Biz de birkaç parça poşetle eve geldik.
Kuşum da yolda gelirken, çoktan dalmıştı uykuya…
Beren’in kendi sesinden “Bu benim tamam mı?” dinlemek isterseniz, onu da kaydettim… (:
Yavrukuşumuz senin tamam mı diyen dillerine kurban oluruz biz…
Canımmm seni yerim ben tamam mı:)) Kurban olurum o dillere teyzem benimm… Sesini dönüp dönüp dinledim. Çok özledim teyzem seni ben. Rüyalarıma giriyorsun. Sen de bizimsin tamam mı:)