Beren’e bu akşam yemekten sonra oyun hamuru oynayacağımıza söz verdim. Ellerimizi yıkayıp, dişlerimizi fırçaladıktan sonra, salona geçtik. Ezgi mutfağı toplarken,
Beren’e bu akşam yemekten sonra oyun hamuru oynayacağımıza söz verdim. Ellerimizi yıkayıp, dişlerimizi fırçaladıktan sonra, salona geçtik. Ezgi mutfağı toplarken, ben de Berenle birlikte hamur yoğurmaya başladım. Geçtiğimiz hafta sonunda oyun hamuru denince ilk akla gelen marka Play-Doh’un ikili paketlerinden aldık. Beren’e sadece iki renkten birer tutam veriyoruz. Tamamını versek de yine oynayacağı kadarını alıp, gerisini bir köşede bırakıyor. Bir akşam kullandığımız hamurlar ertesi güne biraz daha sertleşiyor. İki gün sonra ise iyice gevrek bir hâl alıyor. Bunun da bir çözümü vardır belki de ama şimdilik işe yaramayanları atıyoruz.
Çok güzel pembemsi kırmızı renkli bir hamurla, beyaz bir hamuru çıkardık. Bu pembemsi kırmızıya nar çiçeği rengi deniyormuş. Turuncuya kavuniçi denmesi gibi bir şey herhalde. Biz kuzucanla beraber hayal gücümüzü zorlarken, koltuğun üzerindeydik. Baktık ki bu böyle olmayacak, birden hızlanıverirsek hayallerimizi gerçekleştirirken, koltuk tanınmaz hâle gelecekti. Kuzuya biraz beklemesini söyledim, bu arada mutfaktan bir tepsi getirdim. Bu tepsi ileride bizim herşeyimiz olacaktı.
Tepsiden sonra girdik hayal dünyasına; çiçekler, köpekler, kediler derken, iyice ayrıntıya girdik. Köpek yapalım dedik örneğin, köpeğin başı, gözleri, kulakları, ayakları, kuyruğu, burnu teker teker yapıldıktan sonra, elimizde kalanlar da gövdesini oluşturdu. Bazı zamanlar gözler gövdeden büyük oldu ama olsun. Bir köpekti o.
Çiçeğe geçtik sonra, nihayetinde daha basit, çiçek, dal ve yaprak… Onları da ayrı ayrı yaptık, sonra birleştirdik. Tepsiye yapıştırdık. Sonra Beren onu “bacağıma koy” dedi. Kazıdık tepsiden çiçeği, bacağına koyduk. “Boz!” dedi aradan bir süre geçtikten ve elinde kalan küçük bir parça hamuru avucunda yuvarlayıp ısıttıktan sonra.
Uçak yapacakmışız bozulan çiçekten. Başladık uçağımızı yapmaya. Bu kez köpekteki gibi gövdeyi en sona bırakmadık. Cüsseli bir gövde yaptık. Boeing tarzında. Ardından kanatlara geçtik. Beren birini yaptı, ben de diğerini yaptım. En son kuyruk kısmını da tamamlayıp uçağı bitirdik. İkinci bir uçak yapmak için bir miktar hamurumuz vardı. Beren “bu uçağı ben yapıcam” dedi ve elinde bir parça hamurla oynamaya başladı. Bir müddet bekledikten sonra da elindeki parçayı tepsiye yapıştırdı ve o arada ben de “ne yapıyorsun tatlım sen?” diye sordum. U-çak derken o arada gerçekten bir uçak geçiyordu. Sesini duydu ve dikkatini oraya yoğunlaştırdı. “Uçak geçiyo tatlım” dedim. O da hemen “büyüük!” diyerek tamamladı beni. Sonra döndük yarım kalan uçağımıza ama artık o uçak değilmiş. U-çak deyişini duymak için yeniden sordum “babacım sen ne yapıyorsun?” diye, “gemii!” dedi. “Peki o elindekiler geminin nesi olacak?” diye devam ettim. Aldığım yanıt gerçekten en başta girdiğimiz hayal dünyasında olduğumuzun kanıtıydı: Gözleri!
Not: Yukarıda tepsi her şeyimiz olacak demiştim ya, oldu; çiçek için toprak, uçak için pist, gemi için deniz…