Başlıkta sanki yemek tarifi verilecekmiş gibi bir hava var. Ama değil. Dün iş yerinden biraz geç çıktım. Daha öncesinde Ezgi
Başlıkta sanki yemek tarifi verilecekmiş gibi bir hava var. Ama değil. Dün iş yerinden biraz geç çıktım. Daha öncesinde Ezgi beni Beren’in yanındayken arayıp, “Beren tüm yemeğini bitirirse, gelirken çikolata alırsın değil mi babası?” dedikten sonra da oldukça uzun bir zaman geçmişti. Eve geldiğimde Beren hâlâ sandalyesinde oturuyordu. Mutfağın kapısında beni gördüğünde çok sevinmişti. Beren’in yanına doğru ilerleyip selamlaştıktan sonra, mutfaktan çıkmak için tam geri adım atıyordum ki “sen de gel” diyerek yanına çağırdı. “Ellerimi yıkayayım, üzerimdekileri değiştireyim öyle geleyim tamam mı babacım?” diye sorup, “Tamam!” cevabını aldıktan sonra, “sen çikolata aldın, geldin.” dedi ve ben banyoya doğru ilerledim. Sonrasında ben de ellerimi yıkayıp sofranın başına geçtim. Tahmin ediyorum “babam beni buradan kurtaracak” diye düşünmüştü ilk anda. Öyle değildi hâlbuki…
Beren’e, yemeğinin tamamını bitirmese de, hiç değilse çoğunu yemesi konusunda ısrar ettim. Bunu yaparken, ben de bir taraftan çorbamı bitirip, patatesli bezelyeye ve makarnaya geçiş yaptım. Beren beni görünce bir an heveslendi yemeğini yemek için ama uzun zamandır aynı pozisyonda oturmaktan artık sıkılmış olmalı ki kalkmak için bir hamle yaptı.
Orada oturmaya bir şekilde ikna ettikten sonra, bir süre daha idare ettik. Sonra birdenbire makarnaları avuçladığı gibi yerlere atmaya başladı. “Ne yapıyorsun Beren?” diyerek vereceği cevabı beklerken, bir sürprizle karşılaştık. Kızsak mı gülsek mi bir an tereddüt ettik ama, içimizden gülüp, dışımızdan kızdık. Beren makarnaları almış burnuna sokmuş. Bir şoför ağabeyimizin de dediği gibi virajlı makarnaydı yediğimiz. Bildiğimiz burgu makarna. Tam da matkap ucu gibi, girmiş Beren’in burnuna. Bir tanesini daha tam yerleştirmek üzereyken diğerinin ardından, elinden tuttum. Bu kez “Ne yapıyorsun Beren?” sorusunu farklı bir üslupla sordum gülmemek için kendimi zor tutarak… “Sen bizi gördün mü hiç burnumuza makarna sokarken?” diye de ekledim hemen ardından ciddi bir tavır takınarak. Ne yaptığını anlasın diye. Cevap geldi; gördüm!
Makarnalar bitti bu kez parmak başladı. İlk boğuma kadar girdi işaret parmağı burna. Daha önceden girmiş olan makarnalar yukarıya kadar çıkmış rahatsız etmeye başlamış tabi. Ne yapsak da çıkarsak diye düşünürken, doktorunu arayalım dedik, bilinçsizce müdahale etmemek için. Belki bir tecrübesini paylaşır bizimle diye düşündük. Ama doktoru da aramalara yanıt vermedi. Düşünüp dururken Ezgi’nin aklına bir fikir geldi: Burun aspiratörü!
Bildiğimiz burun aspiratörlerinden değildi ama bizimkisi.. eski bir biberonun silikon başlık kısmını çıkardık. Deliğini biraz genişlettikten sonra, delik kısmını Beren’in burnuna yerleştirdik ve geniş olan kısmıyla da ağzımızla vakum yaparak çıkarmayı denedik. Uzun uğraşların akabinde tam çıktı dediğimiz anda Beren derin bir nefes aldı, makarna içeri kaçtı. Bir kaç kez bu şekilde denedikten sonra, Beren de sıkıldı artık bu durumdan. Haklıydı tabi. Bir yandan biz sıkıştırdık kuzuyu, bir yandan da uykusu.
Benim de arka odaya doğru gittiğim bir esnada Ezgi, Beren’e “Hadi baba gelmeden çıkaralım” demiş ve son bir hareketle çıkarmış makarnayı. Beren’i o şekilde tutmak için de türlü taklalar attık. Makarnanın yeri orası değil, makarna burundan çıkmalı. Makarna oradan çıksın, çikolata da ambalajından… diye diye bir seremoni bu şekilde tamamlandı.
Gelirken aldığım çikolatalı rulolarını Beren evin içinde yiyerek gezerken, arada bir sorduk; bir daha burnuna makarna sokacak mısın? diye… Hayır! dedi kendinden emin bir ses tonuyla.. Ama sadece makarna için miydi bu hayır, ondan emin değilim. Elinde bulunanlar da potansiyel tehlike.. İzleyip göreceğiz.