Minik tatlı tavşanımla geçen hafta pazar günü yapamadıklarımızı bu hafta yapabildik çok şükür. Hava buna izin verdi, çok güzel bir
Minik tatlı tavşanımla geçen hafta pazar günü yapamadıklarımızı bu hafta yapabildik çok şükür. Hava buna izin verdi, çok güzel bir günü birlikte paylaştık. Sıcacık bir pazar gününe uyanmış Bebeğim… Sabahları çok erken kalkmasın, uykusunu alsın diye güne biraz ortasından başlıyorduk daha önce. Ama bu kez çok erken uyanmış ve beni beklemeye başlamış. Kısa bir süre sonra büyük buluşmamız gerçekleşti ve sınırlı bir zaman zarfında yapabildiğimiz kadar fazla etkinlikle, çok şeyi paylaşmak istediğimden ne yapacağımızı bilemedik.
Önce babaanne ve dedeyi görmeye gittik. Onlarla birlikte kahvaltı ettik. Babaanne aslında Orfe Atlı Spor Kulübü‘ne gidip orada, açık havada kahvaltı yapmayı düşünmüş ancak Beren uzun süre kahvaltı etmeden beklemesin diye kahvaltımızı evde yapmaya karar verdik. Bu arada Beren’in karnı yavaş yavaş doymak üzereyken masadan aşağıya atladı ve buzdolabına doğru koştu. Oradaki Caillou ve sayı magnetleri ile oynamaya başladı. Onu bıraktı, tencere tava ile bize yemekler yaptı. Onları yedirdi. Evin içinde kendi odasına, salona, balkona bir o yana bir bu yana koşuşturdu. Babaanne sırf torunum için aldım dediği çilekleri yıkayıp geldi. Beren balkonda güneşe doğru çileklerini afiyetle yedi.
Bu arada güneş de tam tepeye gelmişti ve dışarı çıkmak için en doğru zamandı. Fazla oyalanmadan hazırlandık, çıktık. İlk olarak Beren için temizleme mendili almak için bir bebek mağazasına uğradık. Çıkışta mağaza önündeki akülü araçlara takıldı gözü. Binmek istedi. Beğendiği kırmızı renkli olan bir tanesine bindi. Hoşuna gitti. Zaten aklımda olan bir fikirdi kuzuyu götürüp akülü araba zevkini tattırmak. Seni bu arabaların olduğu parka götüreyim mi tatlım? diyerek oradan ayrıldık. Ama parkta böyle arabalar olmaz ki diye cevapladı. Her parkta olmaz bebeğim diyerek konuşmamıza devam ettim. Ben seni araba olan parka götüreceğim dedim. Kuzucuk sessiz kaldı.
Arabaya doğru ilerlerken gördüğü bir parka gitmek istedi, arabalı parka götüreceğim desem de, orada azıcık oynamak istedi. Gittik. Başka çocuklar da vardı ve kum oynuyorlardı. Yanlarına gitti ve “ben de oynayabilir miyim?” dedi. Çok hoşuma gitti ve bir süre iletişimlerini izledim. Çocuklar cevap vermediler, olumsuz da karşılamadılar. Sonrasında kürek, tırmık ve kova paylaşımları hemen yapıldıktan sonra oyunları başladı. Aklıma Beren’in her zaman arabanın bagajında olan kendi kova-kürek takımı geldi. Bir süre de onlarla oynadıktan sonra, hâlâ aklımda akülü arabalar olduğu için, sabırsızlanıyordum. Kuzucanıma akülü arabayı hatırlatınca, topladık pılıyı pırtıyı tekrar yola koyulduk.
Eski lara yolundaki trafik parkına geldik. Arabadan indik ve baktık ki etrafta hiç akülü araba yok… Beren yolun karşısındaki parkı görür görmez o yöne doğru yürümeye başlamıştı. Ben de alet çantamızı(!) aldıktan sonra peşinden… Orada oynadık dakikalarca, ben de o arada sürekli akülü arabaları bekledim. Bir an önce gelse de bari bu pazar istediklerimizi yapalım diye düşündüm. Hava daha da güzelleşti ve rüzgâr da üşütecek kadar değildi. Yavrucan’ı sabahleyin babaannenin söylediği Orfe Atlı Spor Kulübü’ne götürmeye karar verdim. Beren’i de çok sevdiği kumlarından ayırmak için de güçlü bir nedeniniz olmalı. 🙂 “Ata binelim mi tatlım?” dedim ve hemen elindekileri bıraktı.
Trafik parkına doğru ilerlerken bir baktık ki akülü arabalar gelmiş. Beren’e gösterdim hemen. Çok şaşırdı ve sevindi de bir taraftan. Boş bir tanesini kaptık. Başında duran amca, sen binemezsin dedi kızıma, Beren de geri döndü yanıma geldi. Neden binemezmiş, benim kızım binebilir amcası diyerek cesaretlendirdikten sonra oturttum koltuğuna. Amcanın süremezsin demesi, ayaklarının gaz ve fren pedallarına ulaşamamasındanmış. 🙂
Birkaç denemeden sonra, biraz koltukta öne gelerek, biraz ayağının ucunu uzatırken sonunda yetiştik. Direksiyonu tuttu, gaz pedalına bastı ve ilk turumuza başladık. İlk turlar alışma turuydu tabi. Bir sağ bir sol yaparak, arada ben müdahale ederek bitirdik. İkinci turda başka bir araca bindi kuzum, ikinci olarak bindiği araba biraz daha hızlı gidiyordu ve ben arkasından koşmak zorunda kaldım. Hem diğer çocuklara, hem kaldırıma çarpmasın diye uğraşırken, bir yandan da fotoğraf çekmeye çalışıyordum. Güzel birkaç kare yakaladım. Arabayı bekleyen diğer çocuklara bırakarak arabamıza bindik. Babaanneyi ve dedeyi de alarak at çiftliğine gittik. İlk işimiz midillileri bulmak oldu. Beren yakından görme fırsatı buldu ve çok sevindi. Bizden önce gelmiş olanlarla birlikte beklerken, Beren çok iyi izledi. Önce bembeyaz rengiyle Kartopu adındaki ata binmek istedi. Bindik de. Ama bizden önceki turda bile zorla yürüyen hayvancık iyice yorulmuş. Beren’ e de Kartopu yorulmuş tatlım, onun yerine arkadaşı Zeytin gelecek, seni o gezdirecek dedim. Beren de bana, Kartopu yorulmuş o zaman dinlensin dedi. Beren Zeytin’e bindiğinde de, tecrübeli bir biniciymiş gibi dizginleri tutarak bir jokey edasıyla sırtını dikleştirdi. Sonrasında on dakikalık tur boyunca hiç duruşunu bozmadan, arada bir benimle konuşarak, arada bir etrafına bakarak o anın tadını çıkardı. Arabadan indik, ata bindik ama çok keyifli bir hafta sonu geçirdik. Allah sindirsin… 🙂
Dört dörtlük eğlencede Beren;
- Çok sevdiği kum, kova, kürek ve tırmık ile oynadı.
- Akülü arabaya binmenin zevkini çıkardı.
- Midilli üzerinde gezerek keyif aldı.
- Son olarak da dönüşte babası ile paylaştığı evinde, kendi odasını gördü. Benimle birlikte oyunlar oynadı ve mutluluğunu paylaştı.
Minik jokeyimiz seni çok seviyoruz. Babası ile kuzumuz çok güzel zaman geçirdiler. Tüm iyilikler sizinle olsun.