Minik tatlı tavşanımla artık kısa kollu giyebildiğimiz pazar günlerine başladık. Sabah keyifli kahvaltımızı yapmak için balkonda masa başında çiçek olduk. Dört
Minik tatlı tavşanımla artık kısa kollu giyebildiğimiz pazar günlerine başladık. Sabah keyifli kahvaltımızı yapmak için balkonda masa başında çiçek olduk. Dört yapraklı yonca gibi 🙂 Sabah uyanır uyanmaz, ağzında sakızı olduğu için iştahı kesilmişti biraz ama yine de “ben yiiceem” ile tehdit edince azıcık yedi. Zaman çok değerli olduğundan parklara gidelim dedik ama bir yandan da uykusunu tam alamamış kuzumu sıcakta dışarı çıkarmayı pek istemedim. Evde serinlikte uzandık yatağın üzerine. Bekledim bir süre acaba uyur muyuz diye ama, kuzum bırakmadı kendini. Gözlerini kapatıp, sarıldı boynuma. Ben de saçlarını okşayarak kısa bir süre bu keyfin tadını çıkardım. Çevrede kendisini uyku modundan çıkaracak bir şeyler aradı. Gece lambalarını gördü. İçine su doldurularak kullanılan, dibindeki küçük motoruyla anafor oluşturan, bir yandan da renkli ledlerle aydınlatılan lambalardı. Çıkardığı dinlendirici su sesiyle uyku da çok iyi olacaktı ama, başaramadık. Beren o lambaları izlerken uykusu dağıldı.
Meyve faslına geçtik sonra. Bu hafta artık yazın geldiğini iyice anladık. Kirazlar, erikler, dutlar çıkmış dedesi de hemen alayım kızıma taze taze demiş. Açık büfe meyvelerimizi yedikten sonra, öğle yemeğine kadar bir parka gitmeye karar verdik. Beren planlarını yapmıştı bile, kovamı küreğimi alayım oynayayım diye. Ancak aşağıya inip, arabaya binmemizle hepsi unutuldu. “Ben araba kullanıcam” dedi atladı direksiyona. Araba da gölgede ve ortalık da sessizdi. Beren’in yerine benim uyuyasım geldi. Beren artık sevdiği CD’leri nasıl değiştireceğini, açıp kapatmayı, sesi ayarlamayı hepsini biliyor. Değişmez şarkımız “inek” istek parçamız oldu ve kendisi koydu CD’yi ve sesini ayarladı. “Ses yüksek oldu, biraz kısiim”, “yok bu kez de biraz açıiim”. İnek çalarken bir taraftan, torpido gözüne el attı. Telefon şarjını çıkardı, spiral kablolu. Onu sabit telefon gibi kullanıp birkaç görüşme yaptı. 🙂 Biraz kolonya dökiim.. Sana da diyerek beni arabamızda çok iyi ağırladı kuzucuğum.
Biz aşağıya indik ama, hâlâ otoparktan çıkmayınca dede de yanımıza geliyormuş. Ben de bu arada Beren’i kucakladım ve arabayı kilitleyip yukarı doğru koşma çabası içindeyken, anahtarı dedenin eline tutuşturup hızlıca apartmana girdik. Neden bu telaş? Çünkü bebeğim artık bez kullanmıyor. Tuvalete yetiştirmeye çalışıyordum. Geçen haftadan bir girişim vardı ancak, tam alışamadığı için çıkarmak istememişti. Bu hafta artık “bezless” oldu. 😉 Sevindirici bir gelişme. Aslında iki yaşını yeni bitirdiğinde bile, tuvalet meselesi %90 çözülmüştü ama devamını getirip sonuca bağlayamamıştık.
Yukarıya çıktık mı inmek bilmiyoruz… ya da tam tersi de geçerli genelde. Beren odasından boyalarını koyduğu yerden çıkardı. Kullanmadığım boş bir ajandayı da rahatça boyayabilsin diye yatağın üzerine koydum. Renkli renkli çizgiler çizdikten sonra, bana adam yap, bana kaplumbağa yap dedi. Bir şeyler mi anlatmak istiyordu acaba… Sonra kırmızı boyayı verdi bana ve “kalp yap” dedi. Kalp! Büyükçe bir kalp yaptım. “Bir de küçük yap” dedi ve alt kısmına da küçük bir kalp yaptım. Kalp Beren’e karşı dururken, ben Beren’in karşısında tersten yaptım kalbi. Büyük olana baba, küçük olana da Beren yazdım. Küçücük kalbini seven, kocaman bir kalp var dercesine.
Babaanne ve dedeyle birlikte öğle yemeği için dışarıya çıkalım, değişik bir yer olsun diye düşünürken, Çakırlar tarafına gitmeyi aklımızdan geçirdik ama, yol boyunca Beren’in uykusu ağır geleceğinden, başka bir zaman deyip, erteledik. Yemeğimizi evde yemeye karar verdik. Evdeki yemek de tam sevdiğimdi. Bezelyeli tavuk. Hep birlikte oturduk sofraya ve gıt gıt gıdaak diyerek çatalın ucuna takılan tavuklar, doğruca Beren’in ağzında buldu kendilerini. Bezelyeler bir olduk, iki olduk, üç olduk, dört olduk diye diye takıldı çatala, sonra yine Beren’in ağzında… Patatesler, pat pat pat diyerek geldiler. Sonları da tavuk ve bezelye gibi oldu. Çok güzel yedik ama. 🙂 Tam doymak üzereyken kalan birkaç lokma için de, “Beren yemicekse baba yesin o zamaan!” şeklindeki bir tabağa hücum girişimimden sonra, “hayıırr, yeme… sonra ben n’aparım?” diyerek bizi kahkahalara boğdu.
Ev de oyun dünyası… her köşeden bir şey çıkıyor. Beren’in baloncuk yaptığı, köpük çıktı oyuncaklarının arasından. Onunla oynamak istedi. İçindeki sıvısı az kalmış ve istediği gibi olmadı. Beren’in şampuanlarından çakma bir köpük yapalım dedik. O da tutmadı. Attık çöpe gitti. Yenisini almak üzere Migros’a gittik. Orada daha önce gördüğüm yerde yoktu. (Murphy Yasaları Madde 38: İhtiyaç duyduğun mal asla satışta değildir.) Oradan çıktık köpük peşinde e-bebek mağazasına gittik. Sorduk. Yasa hâlâ geçerli. Beren üst katın havasını hissetmiş olacak ki, üst kata çıkalım orada da oyuncaklar var dedi. Haklıydı. Üst katta bir düzenleme yapılmış. Yerde çim halı ve üzerine kurulmuş kaydıraklar, maket evler, atlar, bisikletler, arabalar… Çok sevindi ve yarım saat de orada eğlendik. Benim de hoşuma gitti.
Gün içinde evimize gidelim dediğinde, daha önce söz verdiğim hâlde götüremediğim bir zaman olmuştu. Çok istediği için o günden beri, hep gidiyoruz. Uyumamak için çok direnen bebeğim, eve yolculuğumuz sırasında koltuğunda uyudu yine her zamanki gibi. Başı omzumda, eli boynumda yukarıya çıktık. Yatağına yatırdım ve bir saati aşkın bir süre uyudu. Benim de içim rahatladı, birazcık dinlenebildiği için. Annesinin evine dönüşte de tam koltuğuna oturturken gözlerini açtı. “Evimize gelmiştik kuşum ama uyumuşuz birlikte dedim.” Yanıma aldığım küçük bir salkım üzümü verdim. Uyandıktan sonra yemeyi çok sevdiği üzümü kucağına koydu ve biz de artık günün sonuna gelmiştik. Haftaya buluşmak üzere ayrıldık.
Canım teyzem gün be gün büyüdüğünü görmek ne güzel. Canımın canısın yani benim çifte canımsın aşkımm bebeğim… Sen olmasan biz naparmışız acabaaa :)) Allah sana sağlıklı huzurlu uzunn ömürler versin bebeğimm benimm, teyzesinin kuzusu.