Kuzumla yanak yanağa bir gece daha geçirdim. Uyandı yavru kuş sabahın sekiz buçuğunda. Açtı gözlerini, ben de kısık gözlerle bakıyordum
Kuzumla yanak yanağa bir gece daha geçirdim. Uyandı yavru kuş sabahın sekiz buçuğunda. Açtı gözlerini, ben de kısık gözlerle bakıyordum bir taraftan, yanağıma bir öpücük kondurdu. O öpücükle uyandım ben de tabii ki. Sarıldım sıkı sıkı, öptüm bebeğimi. Düşündüm de bir an, sabah uyandığında kim kimin nefesini içine çekebilir ki böyle? Sadece “sevgili” olan şüphesiz. İsim olarak değil de sıfat olarak sevgili.*
Kahvaltımıza geçtik. Günü erkenden değerlendirmeye başladık. Sofrada her zamanki şeyler vardı. Farklı olarak küçük küçük domatesler de vardı. Beren o domateslerden üç tanesini avucunun içine aldı ve tuttu öylece. Önce bir tane aldı, sonra iki ve en son olarak üçünü tuttu.
TRT Çocuk açtık Beren için bir ara oturma odasında. Açar açmaz gökyüzünde uçan bir kuş çıktı. O neymiş dedim, “bir kuş mu?”. “Şapkadaki Kedi” dedi anında. Bir baktım ki sağ alt köşede çizgi filmin adı yazıyormuş. Bir Beren’e bir de televizyona baktım. Nereden de biliyorsun kuzum sen? Dedesi de “okumayı da sökmüş benim kızım deyiverdi.” Hemen yanında, okuduğu gazetesini aşağıya indirirken. 🙂
Babaannesi de kızıma bir bayramlık almış, altına da uygun bir ayakkabı beğenmiş ama numarasından emin olamadığı için Beren’i beklemiş. Birlikte SheMall’a gittik, ayakkabıcıya. Beren giydi ayakkabılarını ve çok beğendi. Ayağından çıkarıp kutusuna koyduk. Alt kattaki Tchibo’ya da uğramadan geçmeyelim dedik. Beren’in geçen haftadan istediği “pembe pasta”dan burada vardı, erken saatte gittiğimiz için bulabildik. Frambuazlı CheeseCake söyledik. Yanında da biz babaanne ile birlikte kahvelerimizi içtik. Beren yediği pembe pastanın adını söyleyerek bir lokma daha aldı ve ondan sonra kendini bıraktı aşağıya. Mağaza içinde hoplayıp zıpladı ve çalan müzik eşliğinde dans etti. Destek de gelince hem bizden hem de çalışanlardan, bir güzel gösteri yaptı bize. Tchibo’dan çıkmadan önce de yeni ayakkabılarını giymek istedi. Değişimi yaptık hemen oracıkta.
Hazır gelmişken mağaza mağaza gezdik. Birinde daha, çevreye bakınırken bir elbise gördü babaannesi. Kırmızı kadife bir elbise, heyecanlandı birden, bunu da alalım kızıma diye. Baktık denedik ve tam da kuzuma göreymiş. Çok yakıştı. Hatta o elbise ile poz bile verdi. Mağazadan dışarıya çıkar çıkmaz kum boyama yapılan bir yeri gördü. Daha önceden deneyimlediği bir şey olduğundan pek ilgilenmedi. Yine daha önceden başka bir yerde gördüğü dokunmatik boyama oyununu oynamak istedi. Zaten kısa bir süre oynanabilen bir oyun olduğundan, fazla oturmadık. Tam yavaş yavaş uzaklaşıyorduk ki, orada kum boyama yapan birkaç çocuk gördü. Beren de bir yelkenli seçti ve birlikte renklendirdik. Babaanne de bizi izliyormuş uzaktan, sonra fotoğraflarımızı da çekti.
Miniğimin geçen hafta da istediği, parkta bisiklete binmekti. Attık bisikleti arabaya, düştük yollara. Parka kadar zor sabretti bebeğim. Parkın sınırları içine girer girmez bindi bisikletine ve o kadar çok pedal çevirdi ki, bir uçtan bir uca geçtik bütün parkı. Miradordan miradora. Yoruldu miniğim bol oksijenli havada bol pedallı bir günde doğal olarak. Seyyar kuruyemişçilerden beyaz leblebi istedi bir ara. İçime sinmedi açıktan bir şey almak. Park girişindeki büfeden pakette almak istedim. Beren’e de bunu söyledim. Birlikte ilerledik yine büfeye doğru. Beren bisikletinde hâlâ…
Büfenin önüne geldik ve beyaz leblebi de varmış şansından kızımın. Ama birden “o çok sert” diyerek vazgeçti leblebiden. “Sarı leblebi alalım o zaman tatlım?”. “Hayır.”. “Fındık?”. Ona da hayır cevabını aldıktan sonra fazla ısrar etmedim. O arada gözü küçük bir paketteki cipse takılmış. Onu istedi. Sonra biraz ilerideki banka oturup dinlendik. O arada Beren keyifle cipsini yedi. Bir yandan çevredeki çöp kutusundan, önümüzden gelip geçenlere kadar her şey hakkında konuştuk. Beren cipsini oturarak yerken, ayağa kalktı bir ara. Oturduğumuz bankın hemen yanındaki mazgalı oyuncak yaptı. “Ben üstünden atlayabiliyorum.” diyerek. “Atlarken fotoğrafımı çek!”. “Peki kızım.” 🙂
Biz orada beklerken, Levent abimiz de geldi yanımıza. Fırsat buldukça Beren’i de görmeye geliyor hemen hemen her pazar. Uzaktan gördü Beren ve ona doğru koştu. Birlikte kalkıp sıcak bir şeyler içmek için yürüdük. Hem hava da soğumaya başlamıştı yavaştan. Beren’e adaçayı ve kendimize de birer çay söyledik. Beren çayının soğumasını beklerken çevrede keşfe çıktı. Yüksek bir ağacın çevresinde biten çalıların arasında bir uğur böceği gördü. Haber verdi bize; “Bir uğur böceği gördüm!”. Aldık onu yaprağın üzerinden, sandalyeye oturttuk önce. Beren’in buraya kadar uyku belirtileri de ortaya çıkmaya başladığından, aslında uğur böceği bir nevi yardımcımız oldu bizim. Anneye gitme vakti de yaklaştığından, çaylarımızdan bile bir şey anlamadan, -ki Beren adaçayını çoktan unuttu.- kalktık.
Anneye götürelim gösterelim diye konuşa konuşa arabamıza kadar geldik. Beren elinde tutmak istiyor bir yandan, e uykusu da var. Uğur böceği de durmuyor yerinde. Yürüye yürüye kolunun üzerinden omzuna kadar çıkıyor Beren’in. Alıyoruz yeniden elde, avuçta. Parmaklarının arasında geziyor. Sürekli parmaktan parmağa atlatmak gerekiyor. Eve götürelim dedik bir kere. Ne yapsak diye düşünürken, aldım arabanın ön koltuğuna döşemenin çukur bir yerine koydum. Orada öylece kalmış böcük. Eve kadar kıpırdamamış. Yolda Beren de uyudu. Annesini aradım “geliyoruz” dedim. Aşağıya inip yardım etsin diye. Beren’i aldım kucağıma, sonra birkaç poşeti de annesi tuttu. Uğur böceğini de aldık arabadan, onca yolu geldi tabi, iyi de karşılandı böcecik. Beren de o gece rahat bir uykuya daldı eminim.
* Sevgi ve bağlılık duyulan. (tdk.gov.tr)
Yavru kuşum ben senin minik uğur böceğini seven ellerine ve o sevgiyi hisseden kalbine hayranım. Kalbinden sevgi yüzünden gülücükler sonsuza kadar eksik olmasın.