Yayla

Beren’i cumartesi günü akşamüzeri aldım annesinden. Önce evimize gittik, yapılması gereken birkaç işimi hallettikten sonra, Beren’le evin içinde vakit geçirdik

Beren’i cumartesi günü akşamüzeri aldım annesinden. Önce evimize gittik, yapılması gereken birkaç işimi hallettikten sonra, Beren’le evin içinde vakit geçirdik bir süre. Üç saat geçivermiş farkında olmadan. Her zaman olduğu gibi Madagascar 2 de izlendi yeniden. Kendi odası ve salon arasında oyuncaklardan bir köprü kurduk. Sepet olduğu gibi salona geldi en sonunda.

Evde geçirdiğimiz zamandan sonra akşam yemeği için dışarıya çıktık miniğimle. Her zaman gittiğimiz yerde menüden seçimini yaptı Beren. Ben de heveslendim birkaç lokma yiyecek diye. Geldi yemeği ama karnım aç değil diyerek uzaklaştı masadan. Ben yedim yemeğimi artık, Beren yine Angry Birds ile oynadı.

Yemekten sonra da epeyce masadan kalkmadık, sonrasında Beren’in uykusunu geldiğinin işaretlerini alır almaz harekete geçtik ve evimize gittik. Eve girdik ve doğrudan yatak odasına geçtik. Üzerimizi bile zar zor değiştirdik ve ışıkları kapatıp yattık. Yine kulaklarımızı oynaya oynaya, saçlarımızı okşaya okşaya uyuduk. Sabah uyandık erkenden neşeyle ama sabah serinliğinde yataktan kalkmayı da pek istemedik. Odaya giren güneş bizi zorladı bunun için. Mecburen kalktık. Artık sabah ritüellerinden olan ıgh ugh yaptık. (Bu arada iyice zorlanmaya başladım, arada bir yan dönerek durumu kurtarıyorum.) Yüz yıkama ve diş fırçalama operasyonlarına giriştik. Beren’e aldığım çilek kokulu diş macunu ile bir ara ben de fırçaladım dişlerimi. Beren nasıl fırçalıyormuş şimdiye kadar bu tatla diye de düşündüm. Tadı kokusu kadar güzel değil. Değiştireceğiz. Babaannesindeki pembe toplu* sıvı sabundan da alacağız. Yapılacaklar listemiz uzadıkça uzuyor.

Sabah kahvaltımızda Beren Coco-pops yedi ılık sütle beraber. Sabah sabah Antalya sıcağında da insanın canı bir şey yemek istemiyor gerçekten. Madagascar izlemeden olmazdı tabi yine. Beren TV karşısındayken ben de önüne bir meyve tabağı koydum. O arada onları da yedi(k). Madagascar’ı bitirdikten sonra babaanne ve dedenin yanına Korkuteli’ye gittik. Orada serin bir ortamda Beren babaannesi ve dedesi ile bahçede oynadı. Boyu kadar ağaçlardan meyveler topladı. Akşam saatlerine doğru dönüş için hazırlandık ve Korkuteli’ye gelmişken dondurma yemeden gitmek olmazdı. Olmazdı ama Beren yiyemeyebilirdi. Çünkü 6 Haziran’da Beren’i diş hekimine götürdüm. Erken başlayan bazı çürüklerinin olduğunu ve yıl sonuna doğru çürüme hızını yavaşlatmak adına tüm şekerli yiyeceklerle, dondurmadan da olabildiğince uzak durması söylenmişti. Bunun yanında Kuzumun boğazındaki enfeksiyon nedeniyle de kullandığı ilaçları vardı. Zaten dondurma yemek için de ısrarı olmuyor bebeğimin. Biz desek bile hayır dediği zamanlar olabiliyor. Beren’in dondurması kâğıt helva arasına neredeyse buharlaşacak kadar az sürülen bir kat dondurmadan ibaretti. Asıl yediği kâğıt helvaydı miniğimin.

Berenle diş hekiminden dönüşte el ele yolda yürürken, “parka gidelim” dedi ve ekledi, “ama seninle gidelim”. “İşe gitmem gerek/geri dönmem gerek” diye cevapladım. Beren: “gitme ben sana iş veririm, onu da atarsın.” 🙂

Yaz da gelince giydiği şortlarla bir güzel görünen popoyu gördükçe, “poponu ısırcam” diye dişlerimi sıkarak dolanıyorum peşinde Beren’in. Yine böyle kanımın kaynadığı bir anda, “ısırıcam şimdi poponu” dedim. Beren de “kemiklerim var, dişlerine takılır” diyerek gülümsetti ve daha çok ısırasım geldi. 🙂

*Selin Junior Sihirli Toplar