Minik kuşumla tatilimize 15 Ağustos’tan itibaren Korkuteli’nde devam ettik. Giderken yol boyu sohbetimiz de eksik olmadı. Geçen seneden hatırladığı ördekler
Minik kuşumla tatilimize 15 Ağustos’tan itibaren Korkuteli’nde devam ettik. Giderken yol boyu sohbetimiz de eksik olmadı. Geçen seneden hatırladığı ördekler ve yediği bisküvilerden bahsettik. Korkuteli deyince aklına ilk gelen şeyler bunlar… 🙂
Kısa bir yolculuktan sonra bizi serin bir hava karşıladı. Yaz aylarının nemli havasından uzaklaştık. Arabadan iner inmez Beren bahçeye doğru koşmaya başladı. Yeşillikler içinde serin bir havada oyun oynamak için tüm şartlar hazırdı. Elinde oyuncak tavşanıyla beraber çok sevdiği elma ve armut ağaçlarından meyve koparma zevkini de birlikte yaşadık. Tam da boyuna uygun küçük ağaçlardan yeşil elmaları kopardık. Elinde tavşanla birlikte elmaların sayısı çoğalınca tutmakta zorlandı tabi. O arada dedesine seslendi yukarıya. Yardım istedi ve dedesi de ipin ucuna bağladığı bir poşeti aşağıya sallandırdı. Beren nevaleyi poşete koyup hemen yeni bir elma için ağacın yanında aldı soluğu. Biraz da armut koparalım diyerek armut ağacı aradı bahçede. Boyuna uygun olan birini yan bahçede buldu. Dalları bizim bahçeye doğru uzanmış ve sanki Beren’e doğru eğilmiş gibi. Ucunda da hafif kızarmış bir armut. Onu da aldık hemen. Yukarıya çıkıp yıkadıktan sonra yemek istedik birlikte. Önce elmalardan başladık ama elmalar epeyce ekşi geldi Beren’e. Bir ısırık aldı ve bıraktı anında. Armuda geçti sonra. Ağzının tadı yerine geldi. Elma yiyemediği için de üzülmedi. Antalya’dan getirdiğimiz küçük elmalarla da bu boşluğu doldurdu.
Akşam hava kararmaya başladığında yavaş yavaş yayla havası kendisini hissettirdi. Üzerimize kalın bir şeyler giydik. Bu havada insan daha bir dinç oluyor tabii ki. Beren de öyle! Arkasından koşmak ve bir süre mücadele etmek zorunda kaldık. Bir oyun ve kovalamaca sonunda nihayet giydik uzunları. Akşam yemeği için beklerken de o arada Beren TV izleyerek elmasını yedi. O gün Antalya’da da epeyce yorulduğumuz için havanın serinliği bir rehaveti beraberinde getirdi tok karına. Uyku vakti geldi bizim için ve Korkuteli’nde de sarılarak uyuduk yine Kuzucanımla.
Ertesi gün sabah erkenden kalkmışlar dedesiyle yavrukuş. Oyuna başlamışlar bile. Babaannesine de çamaşırda yardımcı oldu Beren. Birkaç parça çamaşırı kendisi astı demirlere. Evin içinde duramadık çok fazla. Hava tam bisiklete binme havasıydı. 🙂 İndik birlikte kuşumla. Siteyi dolaştık boydan boya. Beren de iyice ustalaştı bisiklet konusunda. Hızlı ve manevralarda çok dikkatli. Dar yürüme yollarında bile dengesini korumada çok başarılıydı. İki saate yakın bisiklet, salıncak ve kaydırak arasında enerjisini tükettikten sonra artık eve çıkma zamanımız gelmişti. Babaanne yemeğimizi hazırlarken Beren TV karşısında halının üzerine uzanmış keyif yapıyordu. Akşam yemeğimizi yedikten sonra da yatma vaktine kadar sürekli dip dibe, baba-kız!
Bir sonraki güne yine kuş sesleri arasında uyandık. Kahvaltı seremonisine hazırlandık. Genel olarak Beren kahvaltı için hemen hazır olamıyor nedense. Aradan bir süre geçmesi gerekiyor. Bu arada kediler yesin, tavşanlar yesin, bir yandan da kuzular da derken, Berenle ikimizin beslediği karıncalar(!) işaret ve orta parmağın yardımıyla iki ayağı üzerinde yürüyen canlılar olarak yardıma hazırlar her daim. 🙂 Lokmaların bir yolunu bulup mideye inmesi gerekiyor. Karıncalar da yetersiz gelirse, o zaman yanaktaki ya da çenedeki acil durum butonlarını(!) kullanıyoruz. Onlardan birine basınca ağız açılıyor. Kahvaltımızı böyle yapıyoruz… 😉
Kahvaltı sonrası Korkuteli turuna çıktık. Gidecek o kadar çok yer var ki… Sayayım… Bir, hımm iki, iki buçuktan üç! Dondurmacıya uğradık. Meşhur Korkuteli dondurmamızı yemek için. Beren pembe olan her şeyi almak istediği ve yemek istediği için, çilekli siparişini verdi ama çilekli dondurma yoktu. Onun yerine taze meyvelerden sıkılmış sularla yapılan vişneli dondurmayı yedi. Ben de yanıksı denilen dondurmadan 250 g yemeden kalkmak istemedim. Dondurmamız bittikten sonra ev gezmeleri bile yaptık. Feriha teyzemiz de Korkuteli’nde olduğu için onun evine de gittik. Giderken yoldan aldığımız puzzle ile de hakkını verdik orada, tam bir yapboz oynadık. Oradan çıkışta karnımız da epeyce acıkmıştı. Yine Korkuteli’nin lezzetli şiş köftelerinden yemek için oturduk. Beklerken, Berenle birlikte yine karıncalarımızla eğlendik. Bir marketten aldığımız, oyuncak tamir(ci) setini yanından ayırmadı. Daha önce e-bebek’te gördüğü tamir setini anımsadı hemen. Onlarla oynadı uzun bir süre, maskesini takıp, pensesini aldı eline, çiçekleri tamir etti. 🙂 Yapraklar gevşemiş biraz sıkalım ya da çürüyenleri koparalım gibi… Artık nasıl düşünerek giriştiyse çiçeğe… Gün içinde bu kadar yorgunluğa, bu serin havada kim dayanır? Aynı yastığa baş koyduk minik kuşumla…
Ertesi gün dinç bir vücutla kalktık ve yeni gün aktiviteleri için hazırdık. Balkonda kahvaltımızı yaptık. Devamında ağaç dalları arasına kurulmuş salıncaktı ilk hedef. Dedesi ile birlikte indiler hemen. Devamı da çok farklı değildi diğer günlerden. Beren önde koşar, arkada bir kovalayan vardır. 🙂 Beren’in doğum günü kutlamasını yapacaktık akşama. Hazırlıklarımızı da ancak tamamlarız, aceleye gelmesin diyerek, öğleden sonra yola çıktık Antalya’ya doğru.
Akşam da çok güzel bir kutlama yaptık Bebeğim’e. Yanında bulunmak, o anı paylaşmak isteyen herkes oradaydı. Bununla ilgili başka bir yazım var. 🙂
Ertesi sabah kahvaltımızı yaptık ve yeniden Korkuteli’ne döndük. Hafta sonunu da orada geçirip artık Antalya’ya dönmeye karar verdik. O hafta sonunda da Levent abimiz bizimleydi. Gerçekten dinlenmek için ideal bir yer olduğunu anladık dönüşte. Hafta sonunu dolu dolu yaşadık. Cumartesi gecesi saatten haberimiz yoktu. Sohbet iyice koyulaşmıştı ve biz o geç saatlerde ancak üzerimize kazaklarımızı giyerek balkon keyfimizi sürdürebildik.
Pazar gününü de dondurma yiyerek, Beren’in kaydırak keyfini izleyerek ve bir ara da masa tenisi oynayarak geçirdikten sonra, akşam da Antalya’ya döndük.