Bu hafta kuzucanımla yazlığımıza gittik. Tatil mevsiminde yazın tadına bir de burada baktık. Geçen haftalarda üst üste üç hafta denizde eğlenmiştik. Sabah çok
Bu hafta kuzucanımla yazlığımıza gittik. Tatil mevsiminde yazın tadına bir de burada baktık. Geçen haftalarda üst üste üç hafta denizde eğlenmiştik. Sabah çok erken denize gitmemiz mümkün olamadığından, öğleden sonraya kaldığımız için dalgalar ve deniz suyu sıcaklığı (soğukluğu) da buna eklenince uzun süreli yaşayamamıştık bu keyfi.
Yazlığa gitme hevesiyle kahvaltıdan sonra yola çıktık. Yol boyunca babaannesi ile birlikte koyu bir sohbete daldılar. Yolda geçirilen sürede de acıktık yavaştan. Yol üzerinde çok eskiden beri gittiğimiz pideciye uğradık. Öğle yemeğimizi de bu şekilde hallettikten sonra, Beren yan taraftaki oyuncakçıdan üç tane top aldırdı babaannesine. Onlarla oynadı bir taraftan.
Antalya’dan çıkmadan önce de Beren’e havuza girmek isteyip istemediğini sormuştum. “Evimizde mi?” diye sordu vakit geçirmeden. Geçen yaz annesiyle birlikte havuz keyfi yapıyorlardı evimizde akşamüzerleri. Bu nedenle.
Ben de evimizde de havuza girebileceğimizi ama bu kez yazlık havuzuna gideceğimizi söyledim. Aklında herhangi bir tereddüt bırakmamak için de havuz kenarında bir parkın olduğunu söyledim. Havuzda yüzdükten ve duşumuzu aldıktan sonra parka gidebileceğimiz düşüncesi içine sinmiş olmalı ki, yorum yapmadı kuzum.
Siteye giriş yapar yapmaz Beren hemen evimizin yolunu tuttu. En son yazlığa gittiğimizde küçücüktü daha. Hatırladı bebeğim. Yazlık havuzunda kendimi daha rahat hissettiğim için Berenimle birlikte (kaplumbağasını da yanımıza alarak) çok güzel yüzdük. Çocuk havuzu genişçe biraz, Beren içinde rahatça oynadı. “Ben yüzüyorum, ben yüzüyorum.” diye diye aslında yürüdü havuz içinde. Eğlendi, içinden geldiği gibi.
Bir süre sonra havuzdan çıkmaya karar verdik. Çıkıp parka gidecektik. Öncelikle duşumuzu aldık. Havuzun ilaçlı suyundan arındık. “Havuzun suyunun daha temiz olması için içine ilaç atıyorlar, bu nedenle havuz suyu içtiğimiz su gibi değil” dedim. Beren’e hep bu şekilde sık sık söyledim ağzına su geldiği zaman yutmasın diye.
Parka geçtik sonrasında, Beren’in sevdiği ikili de vardı. Salıncak ve kaydırak. Kaydırak her zaman karşılaştıklarımızdan biraz daha yüksek ve dikti. Buna rağmen hiç düşünmeden tırmanışa geçti merdivenlere ve sıkıca tutunarak demirlerine. En tepeye çıktı çevresine baktı ve bırakıverdi kendini aşağıya. Defalarca ine çıka yoruldu da. Salıncakta sallandık, ara vermeden kaydırak sonra yine salıncak. Arada bir de tahterevalliye de uğradık ama bir selam verip geçtik gibi oldu. Biz parkta böyle mutluyken, akşam saatlerinde eve dönmeyi hiç istemiyordum ama artık saatler geçip de dakikalarla hesaplaştığımız anlarda zamanın ne kadar da hızlı geçtiğini bir kez daha anlıyordum. Her hafta yeniden yeniden. Beren’e de söyledim bir boşlukta; “Tatlım burada biraz daha oynadıktan sonra artık Antalya’ya gideceğiz, anne seni bekliyor tamam mı?” Aldığım cevap beklediğim gibiydi. “Ben gitmek istemiyorum.” Yapacak bir şey yok. “Salıncakta bir kez daha sallandıktan sonra gidiyoruz. Tamam mı?” sorusunun cevabını net olarak alamasam da, zordan sallanan bir kafayı gördüm.
Artık dönüş için parktan eve doğru ilerliyorduk. Beren ayaklarını sürüye sürüye gidiyordu belli. Zaten saat olmuş yedi. Tam o yol üzerinde ayağı takıldı kuşumun ve düştü yüzüstü. Dizi kanadı birazcık ve beklediği de buymuş. Bir taraftan gitmek istemeyişi, bir taraftan da uyku ikisi birlikte gözyaşlarına sebep oldu. Hemen “acıyoo” diye bir naz bulutunun içinde buldum kendimi. Kucakta boynuma sarılmış bir halde. Antalya’ya gelirken arabada da çok sorun olmadı. Antalya’ya geldiğimiz anda “anneye gidiyoruz tatlım” der demez başladık yine naza. Uykuyla karışık bir nazlı kuzu bıraktım eve. Haftaya görüşmek üzere küçük bir öpücükle…