Adam!

Beren artık ne bir çocuk, ne de bir yetişkin. Çocuk olsa unutur, üzerinde durmaz. (Öyle denirdi hep biz küçükken.) Yetişkin

Beren artık ne bir çocuk, ne de bir yetişkin. Çocuk olsa unutur, üzerinde durmaz. (Öyle denirdi hep biz küçükken.) Yetişkin olsa anlar, anlatır, tartışır, konuşur. Şu anda Beren öyle bir dönemde ki, konuşmak istemedikleri var kendi içinde. Konuşarak vakit kaybetmiyor. Benimle bir aradayken geçen zamanı çok verimli kullanıyor. Ne okulundan bahsediyor bana, ne de annesinden. Hiçbir şey söylemiyor ve ben de hiçbir şey sormuyorum…

Keşke söylese ve konuşsa diyorum, çünkü davranışları, tepkileri dışarıdan çok farklı anlaşılıyor. Nedenini biliyoruz, çözümünü de. Haftada bir gün gördüğüm, sadece görebildiğim zaman sesini duyabildiğim kızımın bu hâli endişelendiriyor beni. Cumartesi akşamı alıyorum. Biliyor ki, ertesi gün de birlikteyiz. Sabahtan öğleye kadar da sorun yok. Neşe içindeyiz. Hava kararmaya başladığı anda Beren eş zamanlı olarak uyku öncesi huysuzlaşan çocuklar gibi, bir taraftan ağlıyor, bir taraftan giyinmek istemiyor. Ağlarken iyice terliyor, değiştirmek istediğim zaman direnç gösteriyor. Üşümesin diye bir an önce giydiriyorum. Bir saniye bile durmadan çıkarıyor tamamını.

Medenî kanuna göre yollarımızı ayırdık annesiyle ama itiraz etmek istiyorum. Başka bir kanun yazsınlar bu durumlar için. Medenî değiliz ne yazık ki. ‘Anne-baba çocuğu için her şeyi yapar.’ diye bildiğimiz anlayış bizde geçerli olamadı. Her geçen dakika hafızasına kazınacak bilgilerle büyüyecek olan bir çocuğa gereksiz tecrübeler yaşatmayı kimse istemez. Kimsenin istemediğini anne-baba’nın hiç istemediğini söylemek bile gereksiz.

Beren anlam veremediği, bir anneye bir babaya gidip geldiği bu düzen içinde tepkisini kime ve nereye vereceğini şaşırmış durumda şu anda. Boyunu katbekat aşan bu duyguyu yaşamak zorunda bırakıldı. Onun da iyiliğini düşündüğüm belli başlı konularda tepki gösteriyor. Özellikle ‘kızım terliklerini giyer misin?’ ya da ‘üzerine hırkanı al’ şeklindeki uyarılarımdan sonra. ‘Hayır adam!’, ‘olmaz dedim adam!’, adam adam adam!

Bir keresinde söylediği kelimeyi anlayamadım ilk anda. Bu sefer de yine içinde ‘adam!’ geçen bir cümle sarf etti. Ardından ‘adam, adam, adam!’ dedi. O böyle söylerken, ben de üzerinde durmadım. ”Babam, babam, babam!’ diyerek düzelttim. Ardından, ‘kulağını iyi aç adam!’. Nokta. Daha önce böyle bir şeyi hiç duymadığım bebeğimde, son zamanlardaki fark edilir en büyük değişikliklerden biri oldu bu. Geçtiğimiz birkaç haftadır da aynı şekilde devam ediyor.

Tüm bunları geride bıraktım. Kızım ve ben bir aradayız ya, uyurken nefesini hissedebiliyorum ya, doya doya kucaklayıp öpebiliyorum ya diye teselli etmeye çalışıyorum kendimi. Diğer tarafa müdahale edemeyeceğim için.

Kızımla ikimizin evinde kaldık bu hafta sonunda. Sabaha kadar açtığı yorganını örttüm. Yastıklara paralel yattı. Düzelttim. Bundan keyif aldım. Pazar kahvaltısını birlikte yaptık kuzucuğumla. Yaklaşık 2 saat oyun oynadık. Öğleden sonra daha önce söz verdiğim MiniFarm’a gittik. Bir saat de oradaydık. Kekini de yedi miniğim orada. Oradan yemek yemeye geçtik babaanneye. Verdiğim 2. söz oyuncakçıya gitmekti. Yemekten sonra oraya da gittik. Bir saat de orada vakit geçirdik. İstediği oyuncakları aldık miniğimin. Annesinin ‘akşama bana getir’ mesajı doğrultusunda da yola çıktık.