Miniğimle pazar sabahı göz göze geldiğimiz anda, o kadar çok şey konuştuk ki aslında… Arabamızla babaanneye gelirken bile yol boyunca
Miniğimle pazar sabahı göz göze geldiğimiz anda, o kadar çok şey konuştuk ki aslında… Arabamızla babaanneye gelirken bile yol boyunca hiç susmamamıza rağmen bu kadar fazla şeyi anlatmadık birbirimize. Babaannenin evine geldiğimiz anda, kronometrenin düğmesine basıldığını hissediyoruz. Şimdi kahvaltı yapacağız, sonra oyunlar oynayacağız, meyveler yiyeceğiz ve eğer dışarıya çıkmak istersek dışarıya çıkacağız. Evet bunları düşünüyoruz. Birbirimize bakışlarımız da bunları düşündürtüyor. İtiraf edemiyoruz nedense. Belki de üzmemek için daha fazla birbirimizi. Çünkü biliyoruz ki, imkânlar dahilinde her hafta buluşmalarımızı sürdüreceğiz. Neden değerli vaktimizi, sadece ikimize ayırmayalım? Beren evin kapısından içeriye adımını atar atmaz, bir anda “beni kucağına al” dedi. Kendisi hemen girişteki pufa oturarak ya da halının üzerine oturarak ayakkabılarını çıkarabildiği halde. Kucağıma aldım, en sevdiğim an, katışıksız duygular ve “bebek” teni. Öpmeye doyamadığım yanakları… Kucaklar kucaklamaz, Beren başını sol omzuma koydu. Öbür elini de diğer omzuma koydu ve dakikalarca bu şekilde ayakta bekledik. Babaanne, dede birbirlerine baktılar. Sonra da bize. Sessizlik…
İçeriye girdikten sonra üzerimizi değiştirirken, Beren birden üzerime atladı ve sık sık yaptığımız baba kız güreşini yaptık. Bir taraftan çenemi tutup ittiriyor. Bir taraftan da yanağımı gözümle birlikte avucunun içine alıp sıkıştırıyor. 🙂 Bu hafta artık yaz da geldi demek üzereyken, gerçekten yazın değişmezi deniz keyfini yapalım istedik. Ama havalar daha yeni ısındı. Deniz henüz soğuk. Onun için biraz erteledik bu düşüncemizi. Yine de denize gittik ama sahil keyfi yaptık bu sefer. Kuzucuğumun bu hafta kendini pek iyi hissetmediğini annesinden öğrendim. Sabah da şurubunu içirdim. Sonraki hafta geliriz dedik ve kumlar üzerindeki eğlencemize başladık. Kova, kürek, tırmık üçlüsü ile birlikte hayal gücünün son noktasında oyunlar oynadık. Beren’in her zaman severek oynadığı mutfak malzemeleri gibi düşünerek, yemekler hazırladık. Bir yandan bana taze çayından verdi. Karşılıklı yudumladık. O anda kısa süreli olarak bir duraksadım, düşündüm. Demek ki mutluluk denilen şey bu! O anda biz yarattık ve keyfini çıkardık. Biz istedik ve oldu. Ne kadar istersek o kadar. Defalarca mutluluk çıkarabilirdik o kumlardan. Vakit nasıl geçti zaten hiç anlamadık.
Beren üşümesin diye güneşin altında bile uzunca bir süre çorabını çıkarmadım ama, bir süre sonra hava iyice kendini belli etti. Beren gölgede oyunlar oynarken, çevrenin de nabzını tuttu bir taraftan. Abileri ve ablaları ile de kaynaştı. Yerden kum alıp atarken, yakında oturan bir adam “onları çok hızlı atma bana gelebilir” diye bir uyarıda bulundu. Beren de cevabı bekletmeden verdi; “ama ben eğleniyorum.” ? 😀 Hiç müdahale etmedim ama saniye saniye gözledim davranışlarını. Çok şey kazandığının farkındayım. Beren’in bu davranışları beni çok sevindiriyor. “Ben eğleniyorum” demesine rağmen, kumları atmaya devam etmedi. Kumlara oturdu. Yeniden kürek ve kovasıyla oynamaya başladı. Plajda kaldığımız süre boyunca da çok neşeliydi. Zaman zaman “aklıma bi fikir geldi” diyerek minderli beach süitlere attı kendini. Deri kaplı minderlerde zıplayarak gönlünce eğlendi. Bir yandan “içmek istediğin bir şey var mı?” sorusuna cevap olarak verdiği elma suyunu yudumlarken, bir yandan da zıplamaya devam etti. Düştü kalktı. Tekrar tekrar. Çocuk olmak böyle bir şey demek ki. Sınırsızca yaşadı bunu. Tabi ki ben de kızımla birlikte paylaştım mutluluğunu. Eve dönüş yolunda yine uykusu ağır gelen miniğim, bu kez uyanmadı. Eve geldikten sonra da iki saati aşkın bir süre uyudu. Kapalı gözlerine bakarak başında bekledim. Ellerini, yanaklarını, kollarını öptüm defalarca ve iyi ki dedim sen varsın benim hayatımda, iyi ki…
Seni böyle gördükçe Bebeğim, mutlu olduğunu gördükçe, benim de aklıma her zaman süper fikirler geliyor. Aslında bunu sen tek başına başarıyorsun. İyi ki varsın…