Yaz aylarında olmuyor da, kış geldiğinde Berenle planlı olarak bir yere gideceksek eğer, değişik bir gerginliğim oluyor her seferinde. Sabah
Yaz aylarında olmuyor da, kış geldiğinde Berenle planlı olarak bir yere gideceksek eğer, değişik bir gerginliğim oluyor her seferinde. Sabah kalkılacak, kahvaltı edilecek, giyinilecek, evden çıkılacak derken birden gün bitiveriyor. Günü en iyi şekilde değerlendirmek istediğim için, hepsini bir güne sığdırmak istediğim için yaşıyorum bunu. Kuzucuğum hafta içi erkenden kalkıp okuluna gittiği için yarım kalan uykularını hafta sonunda tamamlıyor. Geçtiğimiz hafta soğuk algınlığı ve ateşi de olduğundan tüm enerjisini uyuyarak topladı bu hafta.
Sabah 10 civarı uyandım. Beren hâlâ uyuyor, Beren style. Yüzükoyun, öyle bir konumda ki yeniden yatmak istesem yanına, bir tarafa kaydırmadan kendime yer bulamayacağım şekilde. Gece boyunca klima bir sıcak bir soğuk yaptı odayı. Arada bir uyanıp örttüm üstünü.
Uyandıktan sonra arada bir yine yokladım kuzuyu. Uyanmadan ben kahvaltımı yapayım bari de, uyanınca yavru da yapar düşüncesiyle kapandım mutfağa. Artık keyif çayına geçmiştim ki içeriden bir kapı kapandı. Yavru kalkmış geliyor. Koridorda karşıladım, kucakladım. Pek bir tatlı oluyor şişmiş gözleriyle. Daha el-yüz yıkanmamış, dişler fırçalanmamış tabi. O hâlde şapırdattım yanaklarını. Sonrasında doğruca banyoya…
Nihayet kahvaltı masasına oturduğunda 13.05’di saat. Yesin de bir an önce çıkalım evden diye hazırladım tabağını. Her şey hazırdı önünde. Bir yemesi kalmıştı. TV de açık bir yandan TRT Çocuk izliyor. Ona takıldığında unutuyor yemeyi içmeyi. Ben evin içinde yapmam gereken diğer işleri yaparken arada bir yokladım ama benim geldiğimi görünce atıyor ağzına bir lokma o an ne denk gelirse eline. Hadi bitsin artık diye düşüne düşüne, bir noktadan sonra sesli düşünmeye başladım. Bitir de bak geçen hafta gidememiştik bu hafta gitmemiz gerek diye de teşvik etmeye çalıştım.
Geçtiğimiz haftalarda sehirfirsati.com‘dan Fear Trophy için 2 kişilik giriş bileti almıştım. Geçen haftaki tadilattan dolayı girememiştik. Yıl sonunda süresi bittiğinden bu hafta sonu kesinkes gitmeliydik oraya. Cuma günü telefonla tadilatın bittiğinin teyidini aldım. Tam 1,5 saat süren kahvaltıdan sonra hazırlanıp çıkmamız yine 15.00’i buldu. Beren de oradaki yılanları ve diğer sürüngenleri göreceği için sabırsızlanıyordu ama kime çekmişse artık –kesin babasına– hazırlanıp çıkıvermedi kapının önüne. 10-15 dk sonra Antalya Akvaryum’a ulaştığımızda artık bugün bu işi bitirecektik. Otoparktan girişe doğru ilerlerken bile yavru gideceğimiz yere yoğunlaşamamıştı. Dışarıdaki balina temalı havuzdaydı gözü.
Asıl giriş teras kattaymış meğer. Epey dolambaçlı yollardan sonunda ulaşabildik girişe. Biz zemin kattan girmişiz. döne döne çıktık rampadan. Binanın içinden dışına çıktık. Sonunda girdik içeriye. Girer girmez ormana girmişiz gibi oldu. Sesler onu çağrıştırıyor. İlk dakikadan itibaren aşırı bir sıcakla yüz yüze kaldık. Yaşayan hayvanların doğal yaşantıları bire bir orada oluşturulduğundan sıcaklık ve nem kontrollü cihazlarla sabit bir sıcaklıkta tutulmaya çalışıldığını gezdikçe, teraryumların yanından çıkan kablolar ve dijital göstergelerden anlamıştık.
Turun başında meraklı bıdığım ‘baba buraya! Baba hadi!’ diye heyecanını gizleyemedi. Sesler, ışıklar ve ortamın renkleri bizi içine çekmişti. Sağlı sollu yılanlar, bukalemunlar, semenderler, ejderler, kertenkeleler, kurbağalar, kaplumbağalar, tarantulalar, akrepler ve bir timsah da vardı. İlginç geldi bebeğime. Bu kadar yakından görmemişti hiç. Ben de tabi ki. Değişik o kadar hayvanın içinde ultraviyole ışık altında parlayan akrep en dikkat çekici olanıydı. Bazıları hiç hareket etmezken bazıları da sanki kendini göstermek istercesine cama yaklaştılar. Beren beğendiklerine ‘baba bunu da çek!’ deyip diğerine geçti. Ben de arkasından güzel bir açı yakalayıp fotoğraf çekmeye çalıştım. İçerisi çok sıcak olduğundan, bir elimde kat kat giydiğimiz giysiler, bir elimde telefon Beren’e yetişmeye çalışarak koşturdum.
Çıkışta bakmadığımız beyaz bir kutu kalmıştı. Hadi buna da bakalım derken yanında bulduk kendimizi. İçine baktık, Beren hemen ‘Bir mumya! Eskiden insanları mumyalıyorlarmış’ diye gayet doğal bir şekilde söyledi. Ne diyeceğimi bilemedim bir an. ‘Şimdi artık öyle değil’ dedim. ‘Zaten bu da gerçek değil’ diye devam ettim. ‘Dişleri gerçek gibi’ diye mumya hakkında konuşmaya devam etti yavru. ‘Evet, gerçek gibi’ diye destekledim. ‘Üstündeki kertenkeleler gerçek ama’ diye eklemek zorunda kaldım. Çünkü hareket ediyorlardı ve canlı oldukları belliydi.
Çıkış tarafında sol bölümde renkli balıklar ve bir sülün de vardı. Beren camın önünde sülünle burun buruna gelme oyunu oynadı. Oradan sonra başa dönüp hızlıca bir tur daha attıktan sonra, hediyelik eşyaların satıldığı bir standa uğradık. Birkaç parçaya baktıktan sonra çıktık.