Hiç önemli değil kuzum. Gerçekten hiç önemli değil. Bazen, bazı durumlarda. Neyi nasıl gördüğümüzle ilgili olarak yaşadığımız her an çok önemli.
Hiç önemli değil kuzum. Gerçekten hiç önemli değil. Bazen, bazı durumlarda. Neyi nasıl gördüğümüzle ilgili olarak yaşadığımız her an çok önemli. Yaşadığımız diyorum. Senin ve benim birlikte geçirdiğimiz sürelerden bahsediyorum. Benim için o kadar önemli ki, bunu sana söylüyorum da zaman zaman, hissettirmek ve sana da bunu yaşatmak için çalışıyorum. Önemli olan ve olmayanlar olarak ayırdık hayatlarımızı ve sen “önem”in ne olduğunu çok erken öğrendin.
Beren’in odasından oturma odasına legolarını taşırken elimde legolar dengesiz bir şekilde duruyordu. Ayağımın ucuyla halıya bastım ve halı birazcık kaydı zemin üzerinde. Refleks olarak, kendi dengemin bozulması değildi de sorun olan, birkaç tane legonun yere düşmesiydi benim verdiğim tepki. “Legoları düşürdüm” dedim Beren’e gülerek. O da bir bana baktı, bir yere düşen parçalara ve yapımına başladığı “havuzu”na devam ederek aynı anda, “hiç önemli değil baba!” deyiverdi. Önem tek başına sadece durumu anlatırken, verilen önem verdiğin değerdir. Eskiden ehemmiyet de denilen bu kavramın kökü olan “ehem” çok önemli anlamına gelmektedir ve bu kadar kıymetli bir şeyin verilmesi de kolay değildir. Veriyorsanız, değer de veriyorsunuzdur.
Ancak buraya kadar söylemek istediğime hâlâ bir giriş yapabilmiş değilim. Ben burada bu konuyu yazsam mı yazmasam mı diye bile düşünürken, konunun içinde yer alanlar hiç mi düşünmezler ki acaba? Bir de bunu düşündüm. Böyle düşünüp düşünmediklerini… Dedim ki sonra, sen bunları düşünürken olanlar olmuş en iyisi yaz da düşünmekten kurtul. Küçücük bir çocuk söz konusu olan en nihayetinde. Söylediğimiz her şey geleceğe dönük izler bırakıyor ve Beren’imin ihtiyacı olan son şey bu. Ne kadar kötü de olsa çevresindekiler, ne kadar iyi de, Beren’in insanlarla olan ilişkilerini, şartlamadan, özgür düşüncesine bırakmak çok daha sağlıklı olacaktır. “Duy da inanma!” deriz ya da “çocuktan al haberi!” hangisi işimize gelirse değil mi? Çocuktan aldım haberi, “babaannem annemi ağlatmış” dedi Beren. Daha annesinin evinden ayrılmadan, arabaya binerken. Çok etkilenmiş belli. Anlam da verememiş. Ayrı olan annesi ve babası. Babaannenin bu konuyla ne alakası var demiştir kesin. Şaşırdım ilk anda, inanamadım duyduğuma. Tekrar ettirdim emniyet kemerini bağlarken kuzumun. Aynı vurguyla söyledi yeniden. Doğru. Biliyorum ki bunu söyleyebilecek tek bir kişidir. Emin olmak istedim. Sordum Beren’e “kim söyledi tatlım bunu sana?”. Cevap olarak beklediğimi aldım; anneannem!
Yıkmak kolaydır her zaman ama yapmak zordur. Yine kolay yol seçilmiş. Beren üzerinden çalışılmış. Bu saatten sonra anlat üç yaşındaki çocuğa artık. Beren’in anlayabileceği şekilde bir açıklama yapmam gerekti ve “üç yaşındaki bir çocuğa söylenebilecek seviyedeki sözleri” sarf ettim. Sonrasında “Sen gördün mü kızım babaannen anneni ağlatırken?” diye sordum. Bir süre duraksadı. -yok tabii ki böyle bir şey- Ağlayabilir, duygudur, dışavurumdur bu ve Beren hiçbir şekilde görmemiştir. Ağlatan da başka biridir. Babaanne kesinlikle değildir. “Hayır baba ben sacede anneannemin söylediğini söylüyorum.” [Sacede, Berence sadece demek.]. Lafa geldiğinde çok “okumuş” olanlar, siz bilmezsiniz ben bilirim diyenler, altı sene çocuk psikolojisi okudum diyenler var. Altı sene aynı konuyu tıp doktorları okumuyor. Nasılsa artık? Altı gün bile zaman ayırıp herhangi bir kaynaktan öğrenilmiş olsaydı bazı şeyler, Beren’e söylenebileceklerin ve söylenemeyeceklerin ayrımı çok kolay yapılabilirdi.
Ama bu konu çok önemli! Sen de benim için çok önemlisin bebeğim merak etme!
Bir küçük paylaşım, bu haftaya ait, yolda arabamızla ilerlerken;
Beren: Bana dokunabilir misin?
Baba: Araba kullanıyorum ve emniyet kemerim de bağlı, kırmızı ışıkta durduğumuzda dokunayım sana olur mu tatlım?
Beren: Olur.
Daha ışıklara bile varmadan konu değişti:
Beren: Ben sana dede diyeyim.
Baba: Ama ben senin babanım ve bu durumdan mutluyum.
Beren: O zaman babacık diyeyim sana!
Baba: Diyebilirsin. Sen de benim Berencik’im ol.
Beren: Hayır ben Barbie’cik olmak istiyorum…
Baba: Tamam Barbie’cikim. 🙂
Beren: O zaman dedeme dedecik, babaanneme de babaannecik derim.
Bunun gibi neşeli bir sohbet böyle tatsız bir olayın gölgesinde kaldı bir tek buna üzülürüm.
Böyle hâllerle daha çok karşılaşırız, hiç önemli değil kızım…
Hiç önemli değil halacım! Senden baska hiçbir sey de önemli değil bizim için.. sen babandaki babaannendeki dedendeki ve bizdeki (serdal teyzen, suat deden, mehmet amcan, salih dayın, nilüfer yengen, umut abin ve büyük babaannen için) değerini zaten anlıyorsun ve bunu büyüyünce de daha iyi anlayacaksın… Zamanla her sey kafanda oturmaya baslayınca sana ‘önemli değil bebeğim’ diye biz diyecegiz… seni cok seviyoruz..