Sen uyurken* diye başladım düşünmeye ve yazmaya… Bebeğim öyle güzel uyuyordun ki fotoğrafını çekmek için bile yanından ayrılamadım… Aylar sonra
Sen uyurken* diye başladım düşünmeye ve yazmaya… Bebeğim öyle güzel uyuyordun ki fotoğrafını çekmek için bile yanından ayrılamadım…
Aylar sonra birlikte uyuduğumuz yaz tatilinden sonra, bu hafta da (bundan bir önceki hafta da cumartesi akşamından almıştım kızımı) cumartesi günü akşamından buluştuk kuzumla. Gecenin, kızıyla yanak yanağa uyuyan bir baba için değeri o kadar büyük bir boyutta ki, aynı evde yaşıyor olsaydık bu kadar yan yana olmayacaktık. Çünkü Beren’in de kendi yatağı olduğunu ve gece uykularının herkesin kendi yatağında olması gerektiği üzerinde durmuştuk. Yavaş yavaş da öğrenmişti kuzum. Şimdi de çok iyi biliyor ama haftada bir gün baba ile görüştüğünden, O da istiyor bir sağa bir sola dönerek koluma sarılarak, yanağımı okşayarak ve gözlerimin içine bakarken uykuya dalmayı.
Cumartesi akşam üzeri Levent abimle görüştük bir süre. Sohbet ettik ve birer kahve içtik. Akşam olunca da Beren’i almaya gittik birlikte. Annesi ile bir markette alışverişteymiş yavru kuş. Beni kapıda görür görmez bir “Babaaa” deyişi vardı ki, hemen kuzumun sesinin geldiği yöne baktım ve “Babacıım” diye seslendim. Rafların üzerinden Miniğimi takip ederek orta noktada buluştuk ve her zamanki kucaklaşmamızı yaptık orada. Ben eğildim dizlerimin üzerinde ve Beren koşarak geldi, boynuma sarıldı ve başını omzuma dayadı. Birkaç saniyede oluyor bitiyor bunlar tabii.
Annesi Beren’in biraz öksürüğü olduğunu ve hafif bir üşütmesi olduğundan bahsetti. Akşam şurup verdiğini ve sabah da kahvaltıdan sonra bir kaşık içmesi gerektiğini hatırlattı. Sonrasında çıktık hemen sevinçle dışarıya. Levent abisi de dışarıda “Kuzucuk”u ile buluşmak için bekliyordu. Beren kucağımda -ki bunu söylemeye gerek yok- arabaya binmeden önce bir süre Beren’le hasret giderdik. Sonra eve gitmeden de biraz zaman geçirelim dışarıda dedik. Hem Levent abi de yarım saat de olsa Beren’i görmek istedi. Beren’in uykusu da vardı ama, sanki bizi görünce dağılmış gitmiş gibiydi. Kapalı bir yere gittik hemen. Yol üstünde eve de yakın olması nedeniyle Starbucks’a uğradık. Biz Levent abiyle birer kahve içtik, Beren de taze sıkılmış portakal suyu içti kocaman bir bardak. Orada sohbet ettik keyifle. Yan masadaki uzun saçlı bir kız dikkatini çekti. “Ne kadar uzun saçları varmışş” dedi. Ablası da duydu, hemen döndü arkasına, “senin de saçların çok güzelmiş” dedi ve Beren “benim de saçlarım uzadı bak, ıslanınca sırtıma kadar iniyo dedi.” 🙂
Beren portakal suyunu bitirmek üzereyken ben hâlâ çok sıcak olduğu için kahvemden birkaç yudum ancak alabilmiştim. O arada Beren tuvalete gitmek istediğini söyledi ve kalktık masadan, geçtik arka taraftaki tuvalete. Erkekler tarafına baktık, dolu. Kadınlar tarafına baktık, hiç değilse oraya girelim, çünkü acil durum, baktık orası da dolu. “Biraz daha tutabilir misin bebeğim?” diye sorarken neyseki erkekler tarafının işi çabuk bitti. Tam biz içeriye girerken kadın erkek birden kalabalıklaştı küçücük alan. Çıktık ve sonra ellerimizi yıkadık. O arada sıra bekleyenler için sevimlilik abidesi oldu kızım konuşmalarıyla. Dışarıdan bakanların yüzlerindeki tebessümü görmek beni de mutlu ediyor. Nazar değmesin.
Yavaş yavaş biz kalkmaya niyetlenirken, Beren’in de uykusu gelmeye başlamıştı. Sağa sola bakınırken karşımızda parlak ışıkları yanan Burger King’in bahçesindeki kaydıraklara takıldı gözü. “Oraya gidelim!”. Saatin geç olduğunu, eve gitmemiz gerektiğini söyledim ve ertesi gün oraya gidebileceğimizi de ekledim. Beren de kafa salladı usulca.
Babaanne ve dedenin yanına gittik daha sonra. Eve girer girmez bir mutluluk portresi oluştu. Beren ayakkabılarını çıkarır çıkarmaz sanki bir güç onu odasına çekiyor. Uçarak gidiyor adeta. Oyuncak dolabında ne varsa aşağıya. Sonra aradan bir veya iki tanesini alıp rahatlamış bir şekilde oturma odasına doğru geliyor. Beren akşam yemeğini yemiş annesinin yanında, uyumadan önce meyvelerimizi de yedikten sonra Beren’i sıkıştırma zamanı gelmişti. Bir müddet alt alta üst üste yuvarlandık. Daha sonra ben sabah içeceği şurubunu almak için nöbetçi eczaneye gittim ve döndüğümde Beren babaannesinin yanında uyumuştu bile. Babaannesi beni ve kızımı baş başa bıraktı. Kuzum zaten uykuda, ben de yanına uzandım derin bir nefes alarak. İzledim dakikalarca yüzünün bütün kıvrımlarını, öptüm gözünden, burnundan, yanağından küçük küçük. Tam bir bebek güzelliği… Sabaha kadar döndüm durdum yatakta, üstü açıldı mı, yatağın kenarına yaklaştı mı, terledi mi diye kontrol ede ede geçirdim geceyi. Sabaha kadar üşürüm de kalkıp kendi üstüme örtemem yorganı, kızım için her seferinde yeniden çektim üzerine.
Sabah oldu ve artık “çiçek” olarak masanın etrafında kahvaltımızı yaptık. Ev içinde oyunlar ve oyuncaklarla geçirdik zamanımızı, magnetik çubuklar ve toplardan oluşan değişik bir oyuncakla oynadık. Birbirine eklemesi de şekil vermesi de çok kolay, eğlenceli de. Öğleden sonra Beren’e dünden söz verdiğim Burger King kaydıraklarına gittik. Orada vakit geçirdik bir süre ve Beren biraz “uykum var” alarmı vermeye başlayınca eve döndük. Babaannesinin sabahleyin tazecik yaptığı kekleri yedik bir güzel, yeni demlenmiş çaylarımızla birlikte.
Hava kararmak üzereyken hatırlattım Beren’e;
– Tatlım birazdan anneye gideceğiz, hazırlanalım tamam mı?
– Ama daha gece olmadı ki!
Uyku hâli ancak arabaya binene kadar devam etti. Sonrasında birkaç yüz metre ilerledikten sonra uykuya teslim etti kendini. Annesinin evine geldiğimizde de omzumda uyuyan güzeli, annesi kucağına aldı ve bu hafta sonunu da kızımla geçirdiğim için mutluydum.
*Sen uyurken üzerine ne kadar çok şiir ve şarkı sözü yazılmış. İnternette bir sürü sitede değişik değişik… Çok anlamlı bir an. Bu nedenle demek ki. Kargo grubu da çok güzel bir şarkı sözü yazmış, dinlerken dalıp gidiyor insan.[flashvideo filename=https://www.gulkokan.com/wp-content/uploads/2011/10/Kargo_-Sen-Uyurken.flv /]