Pazar günü gezimizden önce cumartesi gününden başlayan bir mutluluk vardı… Babaanne ve dedeye gelir gelmez, daha otoparkta başlayan bir heyecan
Pazar günü gezimizden önce cumartesi gününden başlayan bir mutluluk vardı… Babaanne ve dedeye gelir gelmez, daha otoparkta başlayan bir heyecan vardı. Beren’in geldiğini balkondan gören babaanne ve dede seslendiler Kuzucuğuma. O da el sallayarak cevap verdi. Bana sürekli bir şeyler anlatmakta olduğundan, bu söylediklerini unutmadan paylaşması gerekliydi. Bir taraftan konuşurken bir taraftan elimi tutan bebeğim, bana dönerek, “yukarda söyliyim, yoksa duramıcam.” diyerek de heyecanını gösteriyordu.
Cumartesi akşamı ve pazar sabahı her zamanki gibi geçti ve artık güzel havanın da tadını çıkarma zamanı gelmişti.
Minik kuşumla haftalardır gitmeyi düşündüğümüz Minicity gezimizi bu hafta yapabildik ancak. Havaların ne sıcak ne de soğuk olmasını istediğimiz bir güne denk getirmeyi istemiştik. Açık hava gezisi olacağı için bunu da göz önünde bulundurduk. Minicity’i gezmek üzere izleyeceğimiz yol zaten belliydi. Kurbağa ayak izlerini takip ederek ilerlememiz gerektiğini kapıdaki görevli söylemişti bize. Berenle başladık turumuza ve gördüğümüz yapıların kendi boyunda olması onu bir anda bildiği Barbie evlerine girip çıktığı ve içinde oynadığı anlara götürdü. Biz bu yapılara ne dokunabiliyorduk ne de yaklaşabiliyorduk gezimizin başında ilerlediğimiz köprüde.
Turumuzun devamında ilerlemeye devam ettik ve olabildiğince yaklaştık. Beren’e bu yapıların gerçekte çok büyük olduklarını, buraya da küçük küçük kopyalarını yaptıklarından bahsettim. İlk başta ilgisini çeker gibi görünse de, sonrasında uzaktan bakarak pek bir şey elde edemeyeceğini anlamış olsa gerek ki, sıkıldığını söyledi. O arada bir tuvalet arama durumumuz da oldu. Bulduk ve bir şekilde yetiştik de. Tuvalete giden yolda sağlı sollu salıncaklar ve kaydıraklar da olduğundan, çıkışta uğramadan geçmek olmayacaktı. Tamamını test ettik. Hepsi sallanmaya ve kaymaya elverişliydi. Önce bebeğini gönderdi Beren, arkasından da kendisi kaydı kaydıraklarda. Salıncaklarda ikisi birlikte sallandılar. Orada gördüğü küçük bir ev içine girebileceği ve tam da istediği şekilde oturabileceği bir yere de sahipti. “Çok yoruldum, burada biraz dinlenelim” dedi oturdu orada bir süre. Çeşitli kekler ve çaylar ikram etmeyi de ihmal etmedi babasına. Afiyetle yedik içtik. Beren öyle sahiplenmişti ki orayı, bir ara boş bıraktığımız anda gelen aynı yaşlardaki başka bir çocuk için “evime girdi” şeklinde bir tepkisi oldu. Sonrasında 12-14 yaş aralığında olduğunu tahmin ettiğimiz bir grup abla da evin içine yerleşince, Beren mecburen onlarla paylaşmak zorunda kaldı evini ve ev sahibi Kuzum çok iyi anlaştı ablalarıyla. Onların da içlerinde varmış demek ki. Karşılıklı ev gezmesi diyalogları vs.
Zaman geçtikçe hava da yavaş yavaş soğudu ve acıkmaya da başladık. Eve gidip yemeğimizi yemek için Beren’e seslenirken, orada kazların önüne kuru ekmek döküp, üzerinde su gezdiren bir görevli herhalde akşam yemeğini veriyordu hayvancıkların. Beren’e onları göstererek, “bak kazlar da yemeklerini yiyorlar. Biz de gidip kendi yemeklerimizi yiyelim tatlım” cümlemden sonra Beren’in “aferin onlara, daha çok büyüyecekler” şeklindeki cevabı da günün kapağı oldu. Eve doğru yola çıktık sonrasında.
Sürekli “kıyamam tatlım ben sana” diyorum. “Kıyamam” diyerek sevdiğimi biliyorum Miniğimi. Babaannede yemeğimizi yedikten sonra anneye doğru yola çıkarken arabada, babaannesi de “Kıyamam kuzum” diyerek öptü Beren’i. Beren de sordu “kıyamam ne demek?” diye. Soru bir anda gelince nasıl? diye sordum kendi kendime. Bir anda, sürekli kullandığımız kelimeleri, cümleleri hangi anlamda kullanıyoruz, anlamında mı kullanıyoruz, farkında mıyız diye düşündüm. “Sana zarar gelmesini istemediğimizi belirtmek için, senin üzülmeni istemediğimiz için ‘kıyamam’ diyoruz kuzum.” açıklamamı da yaptım. Geri bildirimi gözlerinden aldım bebeğimin ve anneye doğru yola çıktık. Arabaya binmeden önce “anneler günü için anneme çiçek toplamak istiyorum” diyerek bahçedeki turuncu çiçeklerden birkaç tane kopardı ve elinde sımsıkı tuttuğu çiçekleri eve kadar getirdi ve annesine verdi Miniğim.
Daha önceki haftalardan birinde arabada Sertab Erener’in Rengârenk albümünü dinlerken, (Beren’in sevdiği şarkı da Rengârenk) nasıl olduysa şarkıyı tekrar tekrar dinlemedik ve birkaç şarkı sonra “koparılan çiçekler” şarkısı çalmaya başladı. Şarkının ortasında Beren, “ben küçükken bu şarkıda ağlamıştım.” dedi. Biliyorum küçükken dinlediği ve ağladığı bir şarkı vardı ama bu o değildi sanki… Yine de etkilendim. İşte o şarkı aşağıda…
[youtube https://www.youtube.com/watch?v=XUsvtSbfGpE]