‘Ben seni neden bu kadar çok seviyorum baba?’ Son zamanların mottosu bu. Duyduğum en güzel cümlelerden birisi. Söyleyenden kaynaklı biraz
‘Ben seni neden bu kadar çok seviyorum baba?’
Son zamanların mottosu bu. Duyduğum en güzel cümlelerden birisi. Söyleyenden kaynaklı biraz da. Tek bir kişi söyleyebilir ki zaten… 🙂
Bazen, durup dururken, uzaklara bakarken buluyorum kendimi. O anda düşünüyor oluyorum. Zaman içindeki tüm davranışlarımı, sadece kızımla olan değil, yaşadığım tüm insanlarla olan ilişkilerimi. Birçoğunun, nasıl bir algoritma ile yaşadığını çözmeye çalışıyorum. Benim için hayatın parçası olan, aslında bütünün oluşması için gerekli bazı parçalar (kimine göre detaylar) önemsiz görülüyor bazılarınca. Ancak hemen hemen herkesin aynı düşüncede olduğunu gördükçe nasıl bir dünyada yaşadığımı anlayamıyorum.
Sevgi denince benim aklıma, hoşlanmak, ilgilenmek, tadını beğenmek de geliyor. Örneğin ‘çok sevdiğim’ filtre kahve için tam ölçüsünde taze çekilmiş çekirdek, taze kaynamış yine tam ölçüsünde ve sıcaklığında su geliyor. Bunlar olmazsa, o ‘çok sevdiğim’ kahve olmayacak. Başka bir şey olacak. Ya çok keskin tadı olan ya da aksine çok duru olan başka bir sıvı karışımı. Bu nedenle kahvem için bu ‘ölçüler’ önemlidir. Sevdiğinize, en yakınınızdakine bir bakın. Koyduğunuz bazı kriterleriniz vardır. Ölçüler vardır. Ne kadar koşulsuz seviyorum deseniz de.
Çocuk denince bu böyle değil. Seçmiyorsunuz alternatifler arasından. Sevgi doğuyor içeriden bir yerlerden. Bütünün bir parçası zaman içerisinde kazanılmış. Birlikte hareket ediliyor artık. Kızımın sorusunun kaynağı da burada. İçeriden gelen seste. Aynı soruyu soruyorum ben de hep; Ben seni neden bu kadar çok seviyorum Beren?
Beren’in üzerindeki mavi kazak, Beren’in yaşındayken giydiğim kazaktır. ‘Severek’ giydi onu yavru. 🙂
“Sevgi” hakkında 2 yorum
Yorumlara kapatıldı.